Engin Erkiner
Yeni kitap planı: yaratıcı sürgünlük | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
Bugün | 583 | |
Dün | 902 | |
Bu hafta | 583 | |
Bu ay | 12917 | |
Toplam | 10619739 |
Acilciler videoları - ikinci değerlendirme |
Engin Erkiner tarafından yazıldı |
Çarşamba, 28 Ağustos 2024 19:39 |
Şimdiye kadar iki kişiye ait dört video yayınlandı. Bundan sonra İbrahim Yalçın’ın iki videosu gelecek ve daha sürecek… İzleyici bu videolardan hareketin farklı isimlerinin bazen aynı bazen de farklı konulardaki değerlendirmelerini, yaşadıklarını öğrenebilir. Herkesin her konuda aynı değerlendirmeyi yapması gerekmez. Bu belirleme size basit görünebilir ama bazen hiç de öyle değildir. Yıl 1981 sonları, Paris’te bir gösteride gözüme yabancı gelmeyen birisini gördüm. O da bana baktı, birbirimizi tanıyorduk. İkimiz de ODTÜ’dendik. Göz aşinalığı buradan geliyordu. Uğur Hüküm, TİP üyesiydi. Evine gittim, ilişkimiz ilerledi, zengin arşivinden okumak için dergiler aldım. Sürekli görüşüyorduk. Bir gün fena halde morali bozulmuş olarak görecektim. Behice Boran partililerle bir toplantı düzenlemiş, Uğur bu toplantıda partinin izlediği çizgiyi eleştirince kızmış, sinirlenmiş ve hatta ağlamış… Sonuç yıllardır Demokrasi İçin Birlik Bülteni’ni kendi imkanlarıyla çoğaltıp dağıtan Uğur’un ihraç edilmesi olmuş. Dahası, “Behice Hanım’ı ağlattın” diye adamı dövmeye de kalkmışlar… Morali çok bozuktu. Bu kadar özverinin, bu kadar çabanın sonucu bu mu olacaktı diye soruyordu kendine… Bir şey söyleyemedim. Biz bir silahlı mücadele örgütüydük. Suriye’de Muhabarat’ın uzantısı olanları geçiniz. İkide bir insan ihraç eden Rıza Salman’ı da geçiniz… Kişi olarak ne ben ne de çevremdekiler örgütten insan atmadık. Ayrıldıklarımız oldu, birlikte yürüyemeyecektik ama bu başka bir şeydir. Engin’le her şey konuşulur, Engin herkesi dinler belirlemesi bir dönem yaygındı. Eleştiriyi dinlemek mutlaka ve mutlaka söylenileni kabullenmek anlamına gelmez. Kabul etmiyorsanız karşınızdakini ikna etmeye çalışırsınız. Anlaşma mümkün değilse ve konu da önemliyse o zaman kaçınılmaz olarak yollar ayrılır. Diyeceğim odur ki, bazı yasal örgütlere göre eleştiriye daha açıktık. Ahmet Kaçmaz da ileri derecede otoriterdi. Aynı örgütte olsaydık kesin geçinemezdik. TSİP’liler beni severdi, ben de onları severdim ama bu durum aralarında gördüğüm bazı davranışlardan rahatsız olmamı engellemedi. Bu anlattıklarımdan hareketle beni yumuşak huylu olarak değerlendirmeyin. Çoğu insan beni otoriter bulur ve otoriterlik de gereklidir. İşini yapmayanlara karşı hiç iyi olmadığım da doğrudur ama bu kadarı da gereklidir. İbrahim’in videoları tamamlanamadı. Çekim yapılması isteğini sürekli erteliyordu. Son olarak iki bölümlük çekim yapılabildi ve yorulmuştu, ara verilmesini istedi. O gece fenalaştı, hastaneye kaldırıldı ve birkaç gün sonra da vefat etti. Gerçi Ey Hayat isimli kitabında konuşmaya fırsat bulamadıklarını da anlatmıştı (E Kitap olarak vardır). İbrahim iyi bir Acilciydi ama kötü hastalığı onu yıprattı. Bir Acilci asla geç kalmaz. Geç kalmamak ve hatta herkesten önce yapmak Acilciliğin alameti farikasıdır denilebilir. Biz zaman faktörüne önem verirdik. Doğru bir şey yapmak aynı zamanda onu zamanında yapmak demektir. Doğru iş ve doğru zaman birlikte bulunmalıdır. Bunlar birbirinden ayrıldığında doğruluk yıpranır. İrfan Dayıoğlu’nun “ilklerin örgütü” belirlemesi, zaman faktörünü iyi değerlendirmenin öteki adıdır. Eksiğiyle fazlasıyla bunlar geçmişte kaldı… Herhangi bir geçmiş özlemine sahip değilim.
O geçmişin üzerine o kadar çok şey geldi ki… |