Şuanda 34 konuk çevrimiçi
BugünBugün1659
DünDün2129
Bu haftaBu hafta9495
Bu ayBu ay17722
ToplamToplam10228064
30 yıl nasıl geçer? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 27 Nisan 2024 17:36


Bu soruya genel cevap vermek mümkün değildir çünkü zaman kişilere göre değişik akar. Bazıları için 30 yıl öncesi dün gibidir, benim de dahil olduğum bazılarına göre ise 30 yıl öncesi epeyce eskidir.

Bu bağlamda 40-50 yıl öncesini sürekli konuşan insanları –benim için zor olsa da- anlamaya çalışmak gerekir. 12 Eylül’ün üzerinden 44 yıl geçti. Öncesine giderseniz 45-50 yıl geçmiştir. Eğer hayatınızın en önemli olaylarını o yıllarda yaşamışsanız, daha sonra gelenler sizde önemli iz bırakmamışsa, sürekli olarak o yılları konuşmanızı –bir yere kadar diyelim- normal kabul etmek gerekir.

Geçmişe takılıp kalmak böyle bir şeydir; sonraki yıllarda hatırlanmaya değecek, bugün de süren önemli şeyler yoktur. O zaman kaçınılmaz olarak 30 yıl ve öncesine dönersiniz.

Dahası, “nasıl da geçti yıllar!” belirlemesi bu tür insanlara aittir.

30-40 ve hatta daha fazla öncesini iyi hatırlarlar ve sonraki yıllar hızla geçtiği için, hatırlanmaya değer önemli izler bırakmadıkları için hatırlanmazlar. O yıllar hızla geçmişlerdir.

Ben de son 30 yılımı düşündüm. 1994 sonrası yani…

Ne kadar çok şey olmuş!

İki kesimle şiddetli çatışmaya girmişim ve ikisini de kazanmışım.

Almanya’da iki üniversite bitirmişim. Kötü olan Almancam epeyce düzelmiş.

Yazın Dergisi 1982’de yayına başladı ve 2009 yılına kadar sürdü. Demek ki 112 sayıdan yarısından fazlası 1994 sonrasında yayınlanmış. 1991 sonrasındaki on yılda dergi Türkiye’de de dağıtıma girmişti.

Yazdığım kitapların toplam sayısını karıştırıyorum ama son 30 yılda 40 küsur kitap yazdığımı söyleyebilirim. Bunlardan sadece birisi edebiyattır (öykü kitabı).

Evlilikler, ayrılıklar ama hayatımdaki kadınlardan söz etmeyeceğim.

Belki yıllar sonra Belma ile telefonda görüşmeden ve aramızda yarım kalmış ilişkinin –en azından benim açımdan- sonuca bağlanmasından söz etmem gerekir.

Eklemem gerek, 251 tane de video yapmışım. İzlenme sayıları oldukça yüksek…

Çocuklar derseniz; yıllarca ilişkimin olmadığı ilk kızımla internet üzerinden görüştük. Psikolojik durumu tahminimden daha kötüydü. Birdenbire kızdı ve gitti.

İkincisi 15 yaşında annesinden ayrılarak bana gelmişti. Fizikçi oldu, hemen ve iyi bir iş buldu. Aramız gayet iyidir.

Unuttuklarım ve önemli sayılabilecek şeyler var mıdır, bilemiyorum.

Bayağı bir şey yani…

Fazlası da olabilirdi diyeceğim ama bende zaten bu istek hiç bitmez…

Birkaç ay sonra daha sonra Acilciler adını alacak –daha doğrusu bu ad kendisine takılacak- örgütün 50. kuruluş yılından söz edeceğim. İlk kadrodan benden başka hayatta kalan bulunmuyor.

Benim için çok önemli bir olay ama eskide kaldı.

Gelecek yıl Türkiye Devriminin Acil Sorunları’nın yayınlanmasının 50. yılı olacak…

1975-1980 döneminin önde gelen kitaplarından birisi kabul edilir.

Onunla değil, 40 yıl sonra yayınlanan “40 Yıl Sonra TDAS” kitabıyla övünebilirim.

İlkini yazmış olmakla kalsaydım, 40 yıl sonra “yazık sana” demem gerekirdi.

Dünyanın altı üstüne gelmiş ve sen yeni bir şey üretememişsin, yazık sana! derdim.

 

Haksız da olmazdım herhalde…