Bir arkadaş bana Mihrac Ural’ın HDÖ’den Acilciler’e evrimimiz başlıklı yazısını göndermiş. Mihrac Ural olur da yalan söylemez olur mu? Bu yazı da öyle… Külliyen yalan denir ya, aynen öyle…

Uzun lafa ne gerek… Sen şu güzelim arşivinden 1978 yılında Konya Cezaevinde yazdığım yazıları çıkarsana… Onların sende bulunması gerek… Çıkar da kimin yazdığı hemen anlaşılıversin… Sende teorik yazı yazacak çap nerede? Onların hepsini ben yazmıştım. İfadeden de belli olur zaten… “Bütün fikirler bana aitti, ama Engin yazdı” dersen, adama gülerler…

“Öncü Savaşının Politik Sanatı” broşürü sen Isparta Cezaevi’ne geldiğinde zaten –daktilo olmadığı için- benim el yazımla yazılmış durumdaydı. Var mı arşivinde… Varsa çıkarsana ortaya…

Ya senin şu “meşhur” broşürün, “Sosyal Emperyalizm Tezlerinin Saçmalığı” başlığını taşıyan broşür… Bu broşür Konya Cezaevi’ne geldi… İpe sapa gelmez, ifadesi ise rezalet bir broşürdü. İçinde teorik tartışma adına sokak lümpenlerinin küfürleri bile vardı. Bu broşürü düzelttim ve baştan aşağıya yeniden yazdım.

Yine de bu broşürün yazılmasını sana hibe ediyorum! Onu da sen yazmış ol, Acilciler tarihinde hiç olmazsa bir yazın olmuş olsun!

H. Şenol ile çetleşmende söylediklerine hiç cevap verememişsin ya efendi…

Şu Acilciler’i nasıl “ehlileştirmiştin”, anlat da biz de öğrenelim.

Kullanılan kelimeye dikkat, ehlileştirmek, kendisini hayvan terbiyecisi sanıyor bu soytarı…

Bana yönelik öteki söylediklerine hiç değinmeyeceğim…

Yaz evladım yaz… Ne kadar kötü durumda olduğun yazından bile anlaşılıyor.

Demek polis işbirlikçisi ve itirafçı olan ben politik olarak senin çevrende kalmışım…

Sevsinler seni…

Ben senin polisle işbirliği yaparak ifade düzenlediğini, Nebil Rahuma’yı iki kere yakalattığını o zaman bilseydim, politik olarak çevremde durmana bakmaz, oracıkta kafanı koparırdım…

Aramızdaki karakter farkı…

Ne yapalım, olacak o kadar…