Şuanda 39 konuk çevrimiçi
BugünBugün2382
DünDün1137
Bu haftaBu hafta6102
Bu ayBu ay27104
ToplamToplam10189158
Çin - tarih ve kültür PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 31 Ocak 2023 22:22


Bir ülkenin tarihinin devrimle başlamadığını, geçmişten miras kalan özellikler bulunduğunu biliyoruz. Bu özellikler genellikle ekonomik temelle sınırlı kalınarak dikkate alınır, kültürel özellikler ise önemsenmez. Bu özellikler ülkedeki politik rejimde önemli değişiklik olsa bile varlığını sürdürebilir. Bunun çarpıcı örneklerinden bir tanesi Almanya tarihinde görülebilir. 1945’te Nazi rejimi dış müdahaleyle –batıda müttefikler, özellikle ABD; doğuda Kızıl Ordu tarafından- yıkıldıktan sonra ülke ikiye bölündü. Batıda parlamenter demokrasi, doğuda sosyalist rejim kuruldu ama faşizmin kültürel özellikleri etkin biçimde varlığını sürdürecekti. Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde Nazilerin gizli varlığı 1989 sonrasında açık olarak ortaya çıkacaktı.

Çin’in 1978 sonrasında Deng Xiaoping dönemiyle önemli değişiklikleri büyük karışıklıklar yaşamadan hayata geçirebilmesinde ülkenin devrim öncesinden gelen ve değişerek de olsa süren kültürel özelliklerinin payının bulunması gerekir.

Özellikle son on yıldaki Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Xi Jinping’in döneminde öne çıkan slogan, Çin’in yeniden büyük ülke olacağı, yüz yıllık aşağılanmanın sona ereceğidir.

Çin tarihine bakıldığında 19. yüzyılda yarı sömürge olmadan önce ülkenin büyük bir bölgesel güç olduğu görülür. Yaklaşık 5000 yıldır aynı topraklarda yaşayan bu halkın yerleşmiş kültürel özellikleri vardır.

Bunlardan bir tanesi sağlam bürokrasi olsa gerektir.

İmparatorluk döneminde devlet memurları zor bir sınavı geçerek göreve başlarlardı. Sınavın temelinde Konfüçyüs’ün görüşlerinin özümlenmiş olup olmadığının kontrolü yatardı. Konfüçyüs öğretisi zaman içinde değişikliklere uğramakla birlikte aileye, topluma, devlete uyumu savunan bir öğretidir. Xi Jinping dönemi için “yeni Konfüçyüs” düşüncesinin önem kazanmasından söz edilmektedir.

18. yüzyılda Çin büyük ırmaklarında ticaret gemilerinin çalıştığı bir ülkeydi.

Büyük bir ülke olan Çin hiçbir zaman tam sömürge olmadı; İngiltere, Japonya, Almanya gibi ülkelerin bazı bölgelerini işgal ettiği yarı sömürge oldu.

Ulusal gururun yeniden kazanılması, Çin’in yeniden büyük ülke olması değişim döneminde kullanılan ana slogandır. Milliyetçilikle değişim hedeflerinin bütünleştirilmesi söz konusudur.

Devrim öncesinde ya da 1949 öncesinde imparatorluk memurlarının az maaş almaları nedeniyle rüşvetin yaygın olduğu görülür. ÇKP’nin sürekli mücadele ettiği ve hatta idamla cezalandırdığı rüşvet Çin tarihiyle neredeyse bütünleşmiş bir olgudur.

Büyük bir ülke olan Çin’de ekilebilir topraklar ülke yüzölçümüne göre azdır. Kuraklık ve sel felaketleri ülke tarihinde sık rastlanan olgulardır. Bu nedenle Çin’de, sosyalizm dönemi de dahil yeterli beslenme her zaman önemli sorun olmuştur. Mao’nun “büyük ileri atılım” ile buna getirmeye çalıştığı iradi çözüm durumu daha da kötüleştirir.

Mao’nun ölümünden hemen sonra köylülerin kendiliğinden gelme bir hareketle kolhozları dağıtarak aile tarımına dönmeye başlamaları, tarımda kolektivizmin hızla çözülmesi ve komünist partinin de tabandan gelen hareketi tanıması bu temelde daha iyi açıklanabilir.

Çinlilerin düşünme tarzını anlamakta şekil temeline dayanan Çin yazısının özel yeri olsa gerektir. Çin yazısı, Çin halkının ulusal özelliklerinden birisidir. İngilizlerin Hindistan’da Fransızların Arap ülkelerinde yaptıkları gibi bu alfabeyi geri plana itip, kendi dilini egemen kılmak Çin’de gerçekleşmemiştir.

Klasik Konfüçyüs düşüncesini –yeni olanı da var- ve Çin yazısının özelliklerini bir oranda öğrendim ve bu kadarı bile devrim sonrasının özelliklerinin 5000 yıllık tarihle ilişkisini anlamak için yararlı oldu.

Çin halkı, iç çatışmaları ve farklılıklarıyla birlikte 5000 yıl sürekli aynı yerde oturmuş.

Ülke bazen biraz genişlemiş bazen biraz daralmış ama büyük oranda aynı kalmış.

Bu uzun süreli yerleşikliğin getirdiği değişmezlikler bulunuyor.

 

Daha öğrenilmesi gerek…