Şuanda 60 konuk çevrimiçi
BugünBugün695
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6667
Bu ayBu ay40404
ToplamToplam10156959
Dien Bien Phu PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 22 Haziran 2020 20:11


Az bilinen bir savaştır. Vietnam devrimci ordusu Vietminh’in Fransız sömürgeciliğinin ordusunu 1954’te imha ettiği savaşın adıdır. Biz az biliyoruz ama o dönemdeki Fransa sömürgelerinde, özellikle de Cezayir’de bu savaş ulusal bağımsızlık için savaşanlar arasında büyük umut uyandırmıştır: sömürgeci yenilebiliyor.

Daha önce bu savaştan kısaca söz etmiştim. Dien Bien Phu’daki Fransız ordusunun bir bölümü Vietnam’dan toplanmış askerlerden, başka bir bölümü Fransa’nın başka sömürgelerinden getirilen askerlerden, kalanı da Fransızlardan oluşuyordu.

Sömürgecilik her ülkede halkın içinde işbirliği yapabileceği dar olmayan bir kesim bulur. Bu İngiltere’nin sömürgesi Hindistan’da da böyledir, Fransız sömürgelerinde de böyledir. Fransa Afrika’daki sömürgelerinden getirdiği askerlerini Vietnam’da ulusal bağımsızlık için savaşanlara karşı savaşa sokar.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında da özellikle İngiltere ve Fransa ordularının bir bölümü sömürge ülkeleri askerlerinden oluşur. Daha sonra Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında adını duyuracak olan Frantz Fanon da aslen bir Fransız sömürgesinden gelmedir ve İkinci Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak Fransız ordusuna yazılır, Nazilere karşı savaşta yaralanır.

Sömürge bir ülkenin Fanon gibi hiç de cahil olmayan insanlarını gönüllü olarak sömürgeci ülkenin ordusuna katılmaya iten şey, kültürel üstünlüktür, Fransız kültürüdür. İnsanlar Fransız sömürgesi olan bir ülkede yetişmekten çok, Fransız kültürünün büyüklüğünün etkisi altındadır. Benzer durum Hindistan ve İngiliz kültürü için de belirtilebilir.

Sağlam temele dayanan sömürgecilik silah zorundan daha fazla kültürel üstünlüğe dayanır.

Osmanlı İmparatorluğu sömürgeci bir devletti, zaten bütün imparatorluklar böyledir ama özellikle Balkan halkları üzerinde kültürel üstünlüğü yoktu. Bu alanda sömürgeciliği büyük oranda zora ve asimilasyona dayanıyordu. Mesela Yeniçeriler Balkan ülkelerinde ailelerinden küçük yaşta zorla alınan çocuklar arasından yetiştirilirdi. Böyle bir sömürgeciliğin temeli zayıftır çünkü kültürel üstünlük yoktur.

İngiltere olsun Fransa olsun sömürgelerinde kendi dillerini hakim kılmışlardır. Osmanlı bunu yapamamıştır çünkü işgal edilen ülkelerdekinden daha gelişmiş dile sahip değildi.

Osmanlı tarihçileri “biz başka ülke halklarının dillerini yasaklamadık” derler ama yeterli olmadıkları içi bunu yapamamışlardır. Kendi dilini başkasına dayatabilmek için sadece yasaklamak yetmez, daha üst bir kültürü temsil ediyor olmak gerekir. Osmanlı’nın temel alanı sayılan Balkanlar’da böyle bir özelliği yoktu.

Dien Bien Phu’ya dönelim…

Konu değiştirmem gerektiği zaman bunu birden yapamam, kafamın arada başka şeylerle meşgul olması gerekir. Reel sosyalizmin tarihi, dağılma nedenleri, sosyalizm sonrası kapitalizmin özellikleri gibi konularda yıllardan beri çalışıyorum. Bu konuda birkaç kitap ve sayısız yazı da yazdım ve bu konu büyük oranda sona erdi. Korona pandemisi nedeniyle her şey altı ay kadar geriye atılmamış olsaydı, Bulgaristan ve Romanya’daki reel sosyalizmi politik-etnolojik temelde inceleyen kitabı da büyük oranda yazmış olurdum. Okuyacağımı okudum ama yazmaya başlamadım. Konuyu bildikten sonra yazmak benim için sorun değildir.

Yıllardan beri sürekli ilgilendiğim ama daha geri planda kalan konuya; küreselleşmenin evrimi ve direniş hareketleri konusunu öne alacağım. Epeyce bilgim var çünkü yeni bir konu sayılmaz ama ön planda değildi.

Bir konudan ötekine geçerken de Dien Bien Phu’ya anlatan kitabı okuyorum.

Bu kitap neden ilgimi çekti derseniz; anlatan Fransız ordusunun Yabancılar Lejyonu adı verilen bölümünde yer almış birisidir. Şu sıra Yolun Sonu’ndan sonraki romanım Güzel Bir Ölüm’ün tarama işi bitiyor, bunu da internette yayınladıktan sonra iki öykü kitabımın içinden seçtiklerimle ülkede çıkan öykü kitabını taramak gerekecek… Burada Lejyon adında özellikle sevdiğim bir öykü vardır. Yabancılar Lejyonu’nda Afrika’daki bir Fransız sömürgesinde nöbet tutan bir Türk devrimcisini anlatır.

12 Eylül’den sonra Avrupa ülkelerine gelen insanların bir bölümü nerelere savruldular?

İbrahim Yalçın 1990’lı yılların başlarında Fransa’da Fransa Postası adlı bir dergi çıkarmış ve yanlış hatırlamıyorsam ilk sayısında da Lejyon’a katılmış bir Türk ile söyleşi yapmıştı. Adam devrimci değildi ama ilginç bir söyleşiydi. Bu dergi iki sayı çıkabildi, Fransa’da dergi çıkarmak epeyce zordur, en başka satış sorunu vardır.

Kitabın henüz başındayım ve şaşırtıcı bilgiler öğrendim: savaşta yer alan Fransız askerlerinin önemli bölümü Lejyon’dan ve paraşütçü birliğinden. Dien Bien Phu’da bunların çoğu ölüyor ve sonuna kadar savaşıyorlar. Çok ilginç bilgi ise bunların büyük bölümünün Waffen SS ya da Nazi ordusu askeri olmaları. Almanya kayıtsız şartsız teslim olunca askerlerin bir bölümü Fransa’ya geçiyor ve Fransa bunları Lejyoner yapıyor. Savaş tecrübesi olan askerler, daha iyisini mi bulacaksın? Bunlar iyi lejyoner oluyor çünkü gidebilecekleri başka yer bulunmuyor, burası son durak…

Nazilerin bir bölümü de savaşın kaybedilmesinin ardından Güney Amerika ülkelerine gidecekler ve orada polis ve orduyu eğitmek için hizmet vereceklerdir.

Yıl 1954… Paraşütçü birliğinin komutanı teğmen, kendisi Stalingrad’ı yaşamış aynı zamanda, değişik bir ses duyarak uyanıyor. Hayret ediyor çünkü bu sesi Stalingrad’dan tanıyor ama burası Vietnam… Duyduğu ses Stalin Org’u olarak da bilinen katyuşa ya da çok sayıda roket atabilen batarya…

SSCB, Vietminh’e katyuşa vermiş (sonraki yıllarda da ABD hava kuvvetlerine karşı avcı uçakları verecektir), yıl 1954, Stalin öleli bir yıl olmuş ve kimilerine göre SSCB de “sosyal emperyalist” olmuş…

Ne demeli size, bilmem ki!

Savaşın gelişimi içinde Fransa sıkışınca ABD’den yardım isteyecek ama alamayacaktır. ABD’nin istediği Fransa’nın yenilerek buradan çekilmesi ve yerine kendisinin geçmesidir. Vietnam devrimcileri bu çelişkiyi doğal olarak kullanacaklardır.

Dien Bien Phu “savaşların anası” olarak bilinir çünkü sömürgeciliğe karşı kazanılmış ilk büyük askeri zaferdir.