Şuanda 11 konuk çevrimiçi
BugünBugün392
DünDün1521
Bu haftaBu hafta12528
Bu ayBu ay45227
ToplamToplam10207281
Para olmadan kaçılmaz! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 08 Kasım 2016 18:07


Danimarka’da geçen Nisan’da çıkarılan yeni mülteci yasası kapsamında yapılan uygulamanın ilk sonuçları açıklandı. Bu yasa uyarınca ülkeye giriş yapan mültecilerin üzerinde bulunan değerli takılar ve 10.000 Kron (1340 Avro) üzerindeki paraya el konuluyor ve mülteciler için yapılan masrafların karşılanması için kullanılması öngörülüyordu. Evlilik yüzükleri ve kişi için özel önemi olduğu belli olan –yoruma açık bir belirleme- değerli eşyalara dokunulmuyordu.

Danimarka polisinin geçtiğimiz on ayda bu şekilde el koyduğu miktar yaklaşık 16.000 Avro imiş. Miktar yüksek değil, uygulamanın asıl amacı da zaten bu değil; daha az mülteci gelmesini sağlamaktı. Danimarka hükümeti bu amaca ulaşıldığını açıkladı.

Macaristan hükümeti örneğinde olduğu gibi mültecileri açık olarak istememek az rastlanılan bir durumdur. Bunun yerine Slovakya’nın yaptığı gibi “mültecileri kabule hazırız ama Müslümanları istemiyoruz” denilebilir.

Suriye, Irak ve Afganistan’dan Avrupa Birliği ülkelerine yönelen mülteci akımının büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluştuğuna göre, “Müslüman mülteci istemiyoruz” demek “Mültecileri istemiyoruz” demenin öteki türlüsüdür.

Mültecilerin üzerinde para bulunması kaçınılmazdır çünkü ancak yeterli parası olan ya da yol boyunca bir şekilde bunu kazanabileceğini düşünenler kaçabilir. Parası olmayan bir yere gidemez.

Suriye’den gelen Türkiye üzerinden Almanya’ya gelebilen bir mülteci, bu iş için en az 15-20 bin Dolar harcamak zorundadır. Rakam muhtemelen daha fazladır. Bu miktarın tamamını ya da bir bölümünü yanında getirebilir, gerisini yol boyunca çok düşük ücretle çalışarak tamamlamak zorundadır.

Bu mülteci Ege denizi üzerinden bir Yunanistan adasına geçmek için insan kaçakçısına 4000 Dolar ödemek zorundadır. Bu da yaz fiyatıdır, kışın artmaktadır.

Bunun dışında asgari düzeyde de olsa yemek-içmek var, kalacak yere ödenecek para var…

Suriyeliler için “özel tarife” uygulanıyor. Mültecilere kiralanan odalar için normalin iki-üç katı para ödenmesi gerekiyor.

Suriyeli çocuklar dahil tarım işçilerinin yerli işçinin çok altında ücretle çalıştığını gazetelerden okumak mümkündür. Aynı durum konfeksiyon atölyeleri için de söz konusudur. Keza basit tamir işlerinde de Suriyeliler çok düşük ücretle çalıştırılmaktadır.

Suriyeliler için masraf yapıldığı açık; herkesin bildiği ama açık olarak söylemediği ise bu insanlardan çok para kazanıldığıdır. Mülteci ekonomisinde mülteci aldığından çok daha fazlasını vermektedir.

AKP’nin Suriyeli mültecilere yapılan yardımları sürekli gündeme getirerek Avrupa Birliği’nden para ve vize muafiyeti istemesi işin bir tarafıysa, diğer tarafı da bu mültecilerden kazanılan ve miktarı ancak kabaca tahmin edilebilecek olan yüksek miktarda gelirdir.

Bu işin sadece ekonomik tarafıdır. Mültecilerin politik olarak da kullanılması dikkate alınmamıştır.

Şöyle bir soru sorulabilir:

Ege kıyısından Lesbos’a geçiş ücreti 4000 Dolardır. Yolculuk 20 dakika sürmektedir. Buna rağmen devrilen tekneler, boğulan insanlar vardır. bu kadar kısa bir yolculuk neden bu kadar pahalıdır?

Yüzlerce insan Suriye sınırından arada konaklayarak ve çalışarak Ege kıyısına kadar geliyor. İnsan kaçakçılarını buluyor, sahilde toplanıyor ve derme çatma teknelere binip yola çıkıyor. Polisin, jandarmanın ve sahil güvenliğin ise bundan hiç haberi bulunmuyor!

Olacak şey değil tabii!

Birkaç jandarma subayı mültecilerden rüşvet aldıkları için gözaltına alındı ama bu rakam devede kulak bile değildir. İnsan kaçakçılarının aldığı kişi başına 4000 Dolar polis, jandarma, sahil güvenlik ve büyük ihtimalle diğer kamu görevlileri arasında paylaşılıyor olsa gerektir. Görünürde sadece insan kaçakçıları parayı almaktadır ama bu sadece görünürdedir.

Bu durum Türkiye’ye özgü değildir.

Afrika içlerindeki ülkelerden kalkıp, uzun bir yolu geride bırakarak Libya kıyılarına ulaşıp, buradan derme çatma gemilere binerek İtalya’ya ulaşmak isteyen mültecilerin durumu da benzerdir.

Her şeyin fiyatı vardır. Bunların başında da güvenlik gelmektedir. Libya’daki İslam Devleti’ne belirlenmiş tarife üzerinden para ödeyen mülteci güvenlik içinde yoluna devam edebilir; yoksa başına ne geleceği belli olmaz. Çölü büyük tehlikeyi göze alarak yürüyerek de geçebilirsiniz, parasını ödeyip motorlu taşıta da binebilirsiniz.

Parasını ödeyebilen için her olanak vardır.

Geçtiğimiz yaz Ege kıyılarından Lesbos’a akın eden mülteciler için adada tarife belirlenmişti: çadır, şemsiye, pet şişe su; hepsinin parası liste halinde asılmıştı.

Fiyatların epeyce pahalı olduğunu belirtmekte yarar var.

Türkiye’de de can yeleği fiyatları mevsimine göre inip çıkıyor.

Masrafın daha sonrası da bulunuyor.

Yunanistan adalarından ana karaya geçildikten sonra genellikle yürüyerek Avrupa içlerine doğru gidiliyordu. Balkan rotası da denilen bu yol kapanmış bulunuyor.

Bu yol boyunca da hayli masraf yapılması gerekiyor.

Mülteciler için cep telefonu çok önemlidir. Bu alet vasıtasıyla önde gidenlerden yoldaki tehlikeler hakkında bilgi alınır, bu bilgi arkadan gelen tanıdıklara iletilir.

İnsanlar cep telefonunu nasıl kullanabiliyor, gibi bir soru sorulabilir.

Türkiye’de kalıcı olmayanların anlaşma imzalayıp da telefon için hat alması mümkün değildir. O zaman prepaid denilen kart yöntemi kullanılacaktır. Ama bu karttaki kredi tükenince yenisini nasıl bulacaksınız?

Paran varsa kapitalizm hizmeti ayağına getirir.

Yunanistan-Makedonya sınırında ve yol boyunca prepaid telefon kartı satanlar bulunuyor. Özellikle Vodafone satılıyormuş. Fiyatı bilmiyorum ama normalden yüksek olduğunu düşünmek zor değildir.

Kasım ayı geldi ve bu ay içinde TC vatandaşlarına Avrupa Birliği ülkelerine vize serbestliği sağlanması vaat edilmişti.

Daha önceki aylarda da defalarca konuşulan bu konu sürekli ertelenmişti. Şimdi de gerçekleşmeyeceği görülüyor.

Sorun, AB’nin istediği “Teröre Karşı Mücadele” ile ilgili yasanın değiştirilmesi değildir. AB bu kez Türk ve Kürtlerden oluşan yeni bir mülteci akınıyla karşılaşmak istemiyor.

Üniversite ve daha yukarı eğitim almış çok kişinin ABD ve İngiltere’ye gitmek için başvuru yaptığı açıklandı. Başka ülkelere yönelenlerin sayısı azdır çünkü bu insanlar İngilizce bildikleri için bu özellikle bu ülkelere gitmeyi tercih ediyorlar. Olacak şey değil ama vize serbestliği gerçekleşirse durum değişebilir ve AB hükümetleri de bunu istemiyor.

Erdoğan ve AKP “mültecileri üzerinize salarız” diye kükreyip duruyor ama yapmaları hayli zor. Balkan yolu kapandı ve Yunan adalarına ulaşabilen mülteciler de buradan ana karaya çıkamıyorlar, adada kalıyorlar. Yunanistan’daki hayat şartları Türkiye’dekinden daha zor. Kişi başka bir AB ülkesine ulaşmak için Yunanistan’a geçiyor. Bunun için tehlikeli bir yolculuğu göze alıyor, para harcıyor. Bu ülkeden ilerisine gidemeyecekse, neden gitsin?

Bir de anlaşıldığı kadarıyla Türkiye’nin ucuz emek kapasitesi doldu. Yeni mülteci gelmesin diye Suriye sınırına 911 kilometrelik duvar örüyorlar. Ülkede bulunanların bir bölümünü de göndermek istiyorlar ki kapasite fazlası ucuz emek gücü biraz azalsın…

Bu durumu başta Almanya olmak üzere herkes biliyor ve arayı gerginleştirmeden durumu idare ediyorlar.

Almanya ve diğer AB ülkelerinin Türkiye’deki ağır insan hakları ihlallerine karşı protesto etmenin ötesinde hiçbir şey yapmaması bu çerçevede anlaşılabilir bir durumdur.

Türkiye ile işbirliği yapmak zorunlu ise, bu işbirliğinin faturası vardır. AKP’nin yapmaya çalıştığı da faturayı olabildiğince pahalı duruma getirmektir.

Türkiye’nin mülteciler için harcama yaptığı açık olmakla birlikte onların üzerinden en fazla para kazananlar da buradadır. İşverenler ve yerli halk her fırsatı kullanarak Suriyeli mültecilerin parasını alıyor. Çok ucuz emek, mülteciler için özel ve yüksek kira bedeli, çok sayıda Suriyeli kadının fuhuş piyasasında kullanılması, çocuk emeği ve aklınıza ne gelirse…

Mülteci ekonomisi mültecileri olabildiğince soyma ekonomisidir ve ancak parası olanlar göç edebilmektedir.