Şuanda 31 konuk çevrimiçi
BugünBugün184
DünDün1377
Bu haftaBu hafta1561
Bu ayBu ay23381
ToplamToplam10233723
Barış ve demokrasi konusunda hiçbir şey değişmeyecektir PDF Yazdır e-Posta
Cabir Hasan tarafından yazıldı   
Perşembe, 12 Mayıs 2016 04:54


AKP kurulmadan önce Diktatörlüğü kafasına koyan RTE’nin bugün geldiği aşama Milli Görüş anlayışından farklı gibi olsa da temelde aynı ideolojisini farklı isimle sürdürmek ve yenilikçi gibi gözükerek bu aşamaya varılmıştır.
Zira tüm diktatörler kendine biat , itaat edecek düşük profilleri korurlar ve seçer.
Bu sadece devlet aygıtında içinde ve hükümet dönemine dair değildir. Hükümetin dışında kalan partilerde de bu dikta ve biat etme, demokrasi anlayışını taşımayan tüm yapılarda mevcuttur.
Erdoğan'ın hayat hikayesini anlatan kitapta aynı zihniyeti taşıyan eski yol arkadaşı gerçi ABDULLAH GÜL anlatıyor;
“ (…)Ankara’da toplantılar yapıldı, benim de katıldığım bu toplantılarda katılımcılar da teşkilat gibi benim Genel Başkan olmamı istediler. Ben de üzerimize düşenin gereğini yaparız dedim. Ancak buna rağmen Hoca, Recai Bey’i işaret etti; o, hareketi büyütecek adamdan çok kendine tabi olacak birini arıyordu. Öyle olmasaydı olaylar böyle gelişmezdi…”
Gül’ün anlatımında ‘kendine tabi olacak birini araması’ bu zihniyetin amacı demokrasi-barış yerine tek adamlık ve diktatörlüktür. Diktatörlüğün bugünkü taşlarını türlü entirikalarlar döşerlerken yakınlarını da acımasızca harcarlar. ‘ Ya biat edersin , sözümün dışına çıkmazsın, ya da yok ederim’ anlayışını bugün sürdüren bir diktatörlükle karşı karşıyayız.
Abdullah Gül ve benzerlerinin AKP’nin ve RTE ‘nin aralarındaki anlaşmazlık Kürt halkına dair barışa karşı olan anlaşmazlık değildir. Bu bir mevki kavgasıdır. Dışarıya yansıttığı olumlu alg yaratması büyük bir hatadır.
Her iki tarafın amacı TEK MİLLET, TEK DİL, TEK BAYRAK , TEK ULUS ve IRKÇI Osmanlı despotizmin sürdürülmesidir. AKP’nin son girdiği çıkmazın içinde gelişen çekişmelerin ve çelişkilerin altında yatan tek neden mevkiler kavgasıdır. dolaysıyla bunu daha farklı bir şekilde analiz etmek en büyük yanılgıdır. RTE’nın diktatörlük amacına varmak için kuşkusuz etrafında kendisine en iyi hizmet edecek düşük profil seçmesi şaşılacak bir durum değildir. Diktatörlüğünün önünde engelleri tek tek yok ederken, yol arkadaşlarını harcayarak yoluna devam eden bir diktatör o.
Bugün Türkiye ekonominin dibe vurduğu uçurumun ucundadır… ekonomi ve sosyal alanda yaşananların tek sorumlusu RTE değildir bunun sorumlusu AKP serüveni içinde yer alan tüm figüranlar sorumludur.
Düne kadar RTE sadık dostu ve seçtiği kukla -eski- başbakan Davutoğlu zemzem suyuyla yıkanmış değildir. Kürt şehirlerinde yüzlerce masum insanın kanının dökülmesinde sorumluluğu vardır, o kan siyasi hayatında üzerine yapışmıştır!.. Unutmamak gerekir ki, 7 Haziran seçimlerinin ardından Kürt halkına karşı her türlü saldırıları uygulatan Davutoğlu’nun RTE ile birlikte rol almasını… Türkiye tarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın istifa etmesini istiyor ve Başbakan Davutoğlu zorunlu istifa ediyor… Elbette ki, bu akan kanların bedelini bir gün ödeyeceklerdir…
AKP içinde gelişen tüm çatışmalar ve çelişkiler kendi ana partileri olan Milli Görüş anlayışını taşıyan RTE’nden farklı değildir.
Türkiye’nin bu aşamada yaşadığı siyasi –ekonomi- sosyal krizlerden sadece AKP sorumlu değildir, MHP içinde yaşanan hesaplaşma ve çekişmenin yanı sıra CHP’nin içinde de aynı çekişmeli , sıkıntılı tabloyu görmek mümkün.
Bu üç partinin en büyük ortak noktaları ulusalcı- ırkçı özelliklerinin olmasıdır. Örneğin savaş konusunda Kürt halkına karşı ortak tavır alarak kendilerini yansıttılar.
3 Eylül 2015’te Irak ve Suriye tezkeresi konusunda Tezkereye Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi ‘evet’ oyu verirken Halkların Demokratik Partisi ‘hayır’ dedi. Ve daha sonra Türkiye’de teröristlere karşı adı altında Kürt halkına karşı aynı ulusalcı -ırkçı zihniyet bu konuda sonuna kadar destekleyeceklerini de söylemişlerdi. Bütün bu gelişmelerin içinde Davutoğlu’nun istifası ve AKP’nin 22 Mayısta kongreye gitmek zorunda kalması.. kendine yeni bir başbakan seçmek için kongrenin yapılması bile formalitedir. dikta kendine biat edecek birisini hazırlamış sadece sunulması kalmıştır. İşte dikta geleneğini sürdüren bir kongreden ibaret olacağı da tartışmasızdır.
Asıl savaş 22 Mayıs’tan sonra erken seçimlerde olacak. Dünyada AKP’nin tecrit edildiği yalnızlaştırıldığı bu dönemde RTE -Milli görüşte yaşanan süreci iyi bilen Gül ve arkadaşları harekete geçecektir nitekim (…)Yeni bir parti mi geliyor? Gülen Cemaati yanlısı “The Sarıyer Times” adlı site “AKP CEPHESİNDE YENİ PARTİ ÇOK GÜÇLÜ GELİYOR” başlıklı bir haber yayınladı. İşte o haber: AKP CEPHESİNDE YENİ PARTİ ÇOK GÜÇLÜ GELİYOR AKP’nin kurucu kadrosu “Yeni Parti ” kuruyor, Başkanlık sistemi ve AKP’de yaşanan yolsuzluk olayları siyasette yeniden yapılanmalara yol açtı. Haziran ve Kasım seçimlerinde AKP milletvekili listelerinde yer almayan eski AKP kurucuları yeni parti altında birleşiyorlar. Yeni Partinin Lideri Ali BABACAN 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şimdilik örtülü destek verdiği oluşum, yeni bir partinin çatısı altında siyaset yapılmasının daha doğru olacağı görüşünde birleşti. Bu kararda, AKP isminin “yolsuzluk ve usulsüzlük” iddiaları ile çok yıpranmış olması etkili oldu. Kulislere yansıyan bilgilere göre Partinin başına ilk etapta Ali BABACAN geçecek. AKP’den kopacak Milletvekilleri ile kurulacak olan parti, MHP ve CHP den kopacak Milletvekilleri ile güçlü bir grup oluşturacak. Seçimler öncesi CHP ve MHP’ye yerleştirilen yaklaşık 15 milletvekili daha sonra yeni kurulan bu partiye geçecekler. AKP’nin ilk kurulduğu yıllardaki çekirdek ekibin tamamına yakını şu an GÜL ile birlikte hareket ediyor. MHP ve CHP’de muhalif ve hatırı sayılır derecede bir kesim de bu partide yer alacağı artık bilinmeyen bir şey değil. Yine Gülen Cemaati yanlısı Cumhuriyet Gazetesi ise benzer haberi şu şekilde verdi: İşte o haber:
“Yeni parti mi kuruluyor? Ankara’da çalışma ofisi açtılar AKP’nin kurucularından, eski Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Arınç’a destek veren eski parti sözcüsü Hüseyin Çelik, Ahmet Davutoğlu döneminde partiden uzaklaşan eski Spor Bakanı Suat Kılıç, eski Sanayi Bakanı Nihat Ergün ve eski Gümrük Bakanı Hayati Yazıcı’nın Ankara’da çalışma ofisi tuttuğu belirtiliyor.”
Peki ne değişecek? Değişecek tek bir şey varsa Ulusalcıları bir araya getirecek. Dış politika özelikle Suriye konusunda geçicide olsa farklı bir anlayış sürdürülecek.
Ne yazık ki, barış ve demokrasi konusunda hiçbir şey değişmeyecektir.
Yenilikçiler olarak var olan yeni harekette Gül ve arkadaşlarının hedefide, tek millit, tek bayrak, tek din’ anlayışıdır Osmanlı Sünni -İslam anlayışını bu gün sürdürenlerin devamcısı olacaklardır. AKP’ye karşı gelişen halkın tepkisinin taban yaptığı bir dönemde bir türlü bir araya gelemeyen sol örgütsüzlüğün verdiği olumsuzlukla AKP ve düzen eksenli her düşüncenin yolunu açıyor. Her defasında diyoruz, ‘kendi dünyasının etrafında gelişmelerden uzak anlayışların dar anlayış çemberini yıkmadan bir yere varılamaz’ .. Artık anlayın…