Şuanda 14 konuk çevrimiçi
BugünBugün622
DünDün878
Bu haftaBu hafta622
Bu ayBu ay46335
ToplamToplam10208389
geçmişle sorunu olan bir halk (1) PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 23 Aralık 2012 19:22


Yazı, neden, sorusuyla başlayacak.

Geçmişle büyük sorun yaşandığı biliniyor: Ermeni soykırımı, Dersim, Maraş ve sayı çoğaltılabilir…

Bunu tekrar tekrar söylemenin gereği yok ve hatta gereğinden fazla bile söylendi denilebilir.

Bu halkın geçmişiyle sorunu var ve asıl üzerinde durulması gereken bu sorunu neden aşamadığıdır?

Sorunu mutlaka bizim istediğimiz gibi aşması gerekmez. Hiçbir şekilde aşamıyor. Yıllardır aynı şeyler konuşuluyor. Geçmişle yaşanan büyük sorunların derin etkileri değişik şekillerde kendisini gösteriyor, ama hep aynı yerde kalınıyor. Şu veya bu şekilde bir çözüme gidilemiyor.

Bunun nedenleri üzerinde düşünmek gerekir. Çünkü neyin olduğunu söylemek sonuçta saptamadan öteye anlam taşımaz. Bu nasıl olmuştur, bunu oluşturan mekanizmalar nelerdir? Bunlara cevap aranması gerekir. Sorunun sürekliliğini sağlayan mekanizmayı anlayabilirsek, bunun nasıl aşılabileceği konusunda da daha açık düşüncelere sahip oluruz. Aksi durumda sürekli olarak aynıyı tekrar ederiz. Bir taraf geçmişteki ağır suçları reddeder, biz ise bu suçların varlığını yine söyleriz ve yıllar da böyle geçer.

Ermeni soykırımında olduğu gibi kabullenenlerin sayısı artabilir, ama bu durum genel kabulü sağlamaz. Ek olarak, kabul edip özür dilemekle fazla bir şey olmaz. Geçmişin ağır suçlarının tarih kitaplarında yer alması, toplumsal hafızada sürekli hatırlanması için değişik araçlarla sürekli gündemde tutulması, tahrip edilen simgesel binaların yerine konulması (her çeşit anıt toplumsal hafızayı sürekli tazeler) gerekir.

Dikkatimizi kendimizden ayırıp başka ülkelerin tarihlerine bakmak gerekir.

Her ülkenin tarihinde işlenmiş suçlar vardır. Bu ülkelerde halkın bu suçlara yaklaşımı nasıldır? Ne oranda kabul edilmiştir? Neden kabul edilmiştir? Kabul edilmemişse neden edilememektedir?

Türkiye bu ülkelerle aynı özelliklere sahip değil, ama apayrı bir ülke de değil…

Bu ülkelerin tarihlerinden öğrenebileceklerimiz var.

İki ülkeyi ve bu ülkelerin tarihindeki iki önemli olayı ele almak istiyorum.

Almanya ve Nazilerin Yahudi soykırımı ile Fransa ve Cezayir…

İlki üzerine çok sayıda yayın yapıldı ve sorunun çözümünde önemli adımlar da atıldı.

İkincisinin ise bir türlü kabullenilemediğini biliyorum. Fransızcada bu konuda çıkan yapıtları okuyabilmem mümkün değil, ama Cezayir savaşını bu savaşın önemli bir figürü Frantz Fanon vasıtasıyla bildiğim için, Cezayir’in Fransa tarihindeki yeri ve Fransa halkının bilincindeki önemini de anlayabiliyorum diyebilirim.

Yakın zamanda Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 1962’de Paris’te yapılan bir gösteride Cezayirlilerin üzerine ateş açılması ve çok sayıda kişinin öldürülmesi  konusunda devletin sorumluluğunu kabul etti.

Fransa, 1950’li yıllardaki Cezayir kurtuluş savaşı sırasında bu ülkede büyük bir vahşet uygular. Bununla ilgili olarak kabul edilmiş henüz hiçbir şey yoktur. Önceki Cumhurbaşkanı Sarkozy, “iki tarafın da birbirine vahşet uyguladığı”nı söylemiştir; hepsi bu kadar.

1950’li yılların sonlarında Cezayir’deki kurtuluş savaşının gelişmesi bir türlü engellenemeyince, bu ülkeye yeni bir genel vali atanır. Adını arayıp bulabilirim ama adı önemli değil… Birleşmiş Milletler bu ülkede akan kanın durdurulması için çağrı yapar. Genel valinin cevabı yapılan uygulama için yeterince aydınlatıcıdır: “Akan kanın durmasının en iyi yolu, artık akacak kanın kalmamasıdır.”

Türkçe’de Henri Alleg’in Sorgu isimli bir kitabı yayınlanmıştı. Burada Fransız paraşütçülerinin işkencecilikleri anlatılır.

Aynı soru burada da sorulabilir: Fransa, Cezayir’de uyguladığı büyük vahşetin sorumluluğunu neden bir türlü kabullenemiyor?

“Böyle bir şey olmadı” diyemiyorlar. (Ermeni soykırımında biz henüz o noktada bile değiliz.) En fazla “onlar da bize yaptı” diyorlar, ama Fransa sömürgeci güç, işgalci güç ve sadece bu bile asıl sorumluluğun kimde olduğunu yeterince gösterir.

Fransa ile Türkiye’de tarihe yaklaşımın bu yönden birbirine benzediğini düşünüyorum.

Fransa eski büyüklüğü kalmamış bir ülke ve bunu bir türlü kabullenemediği için tarihteki suçlarını da sürekli reddediyor.

 

Sürecek…

NOT: 24-31 Aralık arasında ya da noel ile yılbaşı arasında tatil moduna giriyorum. Bir ya da iki yazı yazabilirim... Başka yazı yazan olursa tabii ki yayınlanacak...