Tilki deyip geçmeyiniz Yazdır
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Salı, 02 Temmuz 2019 17:27


Kırk yıl yurt dışında yaşamış ve ondan öncesinin on yedi senesinin de Ankara’da, artan on bir yılı, yani, çocukluğumu da geçirdiğim köyüme dönerek, burada yaşamımızı emekliler olarak ikame etmek istedik.

İki bin sekiz yılı, babamın dünyasını değişimiyle ve de bana vasiyeti olan köydeki evin yapımı tavsiyesi, pahalı da olsa hem çocukluğumu yaşadığım yerde olmak ve de vasiyetin yerine getirilmesi doğrultusundaki çabalarımız bize çok pahalıya mal olsa da, evi inşa ettiğimiz için içimiz rahattı.

Böyle bir eylemi yalnız başınıza elbette yapmak çok zordu. Eşimin büyük katkısı oldu ve başardık.

Köyümüze geldiğimizden beri, çok sayıda zorlukla karşılaştık. Bunları aşmayı bildik. Çözemediğimiz problemler oldu; insanların egoist ve vurdumduymaz davranışları, başkalarının özgürlüklerine saygısı olmayan, yaşam haklarına saygı duymayan, vicdan, hak, hukuk tanımayan bir toplumla karşı karşıya idik. Belki abartılı, ancak toplamı böyle geldi bize.

Bu değerlendirmelerin mutlaka bir veya ikisini yakın çevremizde rahatlıkla görüyorduk. Çevre bilinci, kural, sosyal ilişki ölçüleri çok farklıydı, fakat biz de, içinden geldiğimiz ve doğduğumuz topluma yabancılaşmıştık, ya da yabancı kalmıştık.

Bence farklılaşmıştık.

Birincisi ekonomik olarak; Türkiye emeklisine göre, birey bazında, beş kat fazla maaş almak, dolayısıyla alım gücü yüksekliği.

İkincisi; deneyim, meslek eğitim birikimleri ve kültürel düzeyin aşırı fark atması, bizi var olan toplumsal yapıdan soyutladı. Bir anlamda yalnız kaldık.

Her ne kadar feodal ilişkilerle bunu aşmaya çalışsak da, şehir yaşamını benimsemiş insanların sistemli ve kurallı ilişkilerini tekrar özlemeye başladık.

İşte bu aşamada TİLKİ devreye girdi.

Her gün bizi ziyaret eden iki tilki ile yakınlaşmaya başladık. Bu hayvanları sevdik. Özellikle dişi olanı bana daha yakın davrandı. Onu en iyi şekilde besledim. Pişmiş tavuk etleri, salam, sosis, bisküvit, lokum, kuru besni üzümünü çok istiyorlardı.

Her gün ziyaret ediliyorduk. Özellikle kışın, tilkiyi ve diğer hayvanları yiyecek takviyesiyle ayakta tuttuk.

Hayatımız renklenmişti. İki tilkimiz üç kedimiz ve baktığımız ortalama üç de köpeğimiz olmuştu. Bunlar bağımsız davranıyorlar, sadece, aç kaldıklarında belirli bir noktadan yiyecek takviyesi alıyorlardı.

Bu arada iki ile üç aileyle sosyal ilişkiler de kurmaya başladık.

Artık tilkiler bizim bir parçamız olmuş, onlar üzerine mizah yapmaya başlamıştık. Köyümüzde beş büyük ve dört adet yavru tilki vardı. Her yürütülen tavuk, bizim iki tilkiye mal ediliyordu.

Halbu ki, biz bu tilkileri besleyerek onların doğal avlanmasını, kümesten tavuk yürütmesini engelliyorduk. Fakat tavuk besleyenler bunu kabul etmediler. Her tavuk sanki bizim tilkiler tarafından yürütülmüş gibi algılandı.

Detaylı düşünemeyen bu arkadaşlar, niçin düşük emeklilik aldığına, niçin elektriğe aşırı para ödediğine, benzine, ekmeğe, sebzeye zam yapıldığına duyarlı olamayan dostlar, kümesten giden tavuklar için tilkiyi suçlu ilan ediyorlardı.

Bir samanlıkta doğuran tilkimiz, elbette ki, daha fazla yiyeceğe ihtiyaç duyacaktı. Tavuklar onun ana kaynağıydı, avlanacaktı.

İnsanların beslemesine alışkın tilki, bu ilişkinin,  yani alışkanlığının kurbanı oldu. Zehirli bir yiyecekle ortadan kalktı.

Yapan kişi yanlış yaptı. Tilkinin yaşam hakkına müdahale etti.

Benim yanlışım, tilkiyi kendi yaşamına uygun bırakmamamdı. Onun özgürce avlanmasını savunmam ve evden uzak tutmam gerekirdi.

Hatamız insanoğlunun saldırganlığını, yok etme hırsını hesap etmemekti. Herkesi kendimiz gibi görmekti.

Tilki bana insanlığı öğretti.

Ben, bunu bir tilkiden mi öğrenmeliydim? Ama bu tilkiyi çok sevmiştim. Dostlarımda çok sevmişti.

İçimizdeki hayvan sevgisini öldürmek isteyenlere, tek söyleyeceğim şey, insan olun.

Ölümü bile öğretici olan bu tilkiye, saygı duyuyorum.

Sizleri unutmayacağız.