İyi yıllar ve sonrası... Yazdır


Önce çay içtim, şimdi şarap içiyorum. Bir şişeyi bugün ve yarın bitiririm.

Fark etmişsinizdir, sosyal medya ile pek ilgilenmiyorum. Lafın bini bir para, saçmalık dersen sayamazsınız… İnsanların sırtında yumurta küfesi yok, konuşuyor da konuşuyor… Sanki sosyal medyada şu tarafı ya da ötekini tutmasıyla bir şey olacak…

Geçen gün Facebook yine yıllar önce yazdığım bir yazıyı hatırlattı. Filistin ile ilgili yazmışım ve demişim ki, başka yollar bulunması gerekir. Hangi yollar, bunları araştırmak benim işim değil, en iyisini yapanlar bilirler. Sürekli aynı ya da benzer yolları deneyerek kaybediyorsanız, başka yollar bulmanız gerekir. Doğru ya da doğruya yakın yol deneme-yanılma yöntemiyle bulunur. İlk denemede genellikle doğru bulunamaz. Eksikleri görüp yeniden denemek gerekir ve böyle devam edilirse doğruya yakınlaşılır.

Komik bulduğum bir belirleme var ve sadece Filistin konusunda yapılmıyor.

Deniliyor ki, karşı taraf bu anlayışla devam ederse savaş sürer.

Belirleme doğru, savaş sürer ama karşı tarafın istediği de bu zaten…

Savaş sürsün, sürekli biz kazanacağız!

Karşı taraftaki mantık budur. Arada bir yenilir gibi olabilir, önemli değildir. Genele bakıldığı zaman bir taraf sürekli olarak kazanacaktır.

Yüz kere ayağa kalk, yüz kere seni yere sereceğiz!

Anlayış budur ve bunu görmek gerekir.

Sadece Filistin için söylemiyorum; barışı bir taraf istiyor, diğer taraf istemiyor. İstiyor ki savaş sürsün, sürekli kazanacağız mantığına sahiptir.

Dünya çapında gittikçe yükselen silah sanayisi kurdular, silah ihraç ediyorlar.

Bütün silahlar üretilirken denenirler ama bu yetmez. Silahın savaşta denenmesi gerekir. Savaş görmüş ve eksikleri savaşta görülerek giderilmiş silahın değeri yükselir.

Almanya hükümeti ordunun piyade tüfeklerinin tümünü değiştirdi çünkü çabuk ısındıkları Afganistan savaşında ortaya çıkmıştı. Bu tüfek yapılırken mutlaka defalarca denenmiştir ama savaşta denenmek başkadır.

Silah üreten ülkelere –Türkiye bunlar arasındadır- savaş bunun için de gereklidir. İsrail savaşırken kendi ürettiklerinin yanı sıra ABD’den aldıklarını da denemiyor mu sanıyorsunuz?

Sadece karşı tarafın silahlı güçleri üzerinde değil, sivil nüfus üzerinde de deniyor.

Mantık şudur: bazen kötü kayıplar da verebiliriz, olsun; savaş sürsün, sürekli olarak biz kazanacağız.

Mesela arada bir askeri başarı kazanıp aylarca hatta yıllarca bununla idare etmek değildir. Genel olarak bakıldığında bu yoldan kazanma şansı yoktur. Pratik de bunu yeterince göstermiştir, tabii ki anlayana…

Hamas örneğinden hareket edersek; çok sayıda ülke Hamas’a karşıdır, İsrail’in tutumunu eleştirse bile karşıdır. Çok sayıda halk da karşıdır. Ateşkes istemek, İsrail’in katliamlarını protesto etmek Hamas’ı savunmak anlamına gelmez.

Bunu İsrail’e karşı tarihsel nedenlerle en anlayışlı davranan Alman halkında bile görmek mümkündür. İsrail’i savunan gösterilere katılmıyorlar, o kadar ki başbakan çağrı yapmak zorunda kalıyor, katılın diye… Hamas’tan hiç ama hiç hoşlanmıyorlar ama İsrail’i de halk olarak açıktan desteklemiyorlar.

Böyle bir durumda aklı başında olan bir örgüt kendine şunu sormalıdır: Ben ne yaptım da bu kadar geniş kesimi karşıma aldım?

Bu geniş kesimi nasıl daraltabilirim; bunun yolları üzerinde düşünür.

Bunun yerine eski söyleminize devam ederseniz, devam edin derim; yolunuz açık olsun demeyeceğim çünkü açık değildir.