40 yıl önce bugünler... Yazdır


40 yıl önce, Ağustos 1982’de kurucularından birisi ve hayatta kalan tek kişi olduğum örgütten ayrıldım. Gününü tam hatırlamıyorum ama burası önemli değildir.

Bugün gördüğünüz ben en az yüzde 50 oranında bu ayrılmanın sonucudur. Ayrılmasaydım şimdikinin yarısı kadar ve muhtemelen daha azı olurdum.

Aradan 20 yıl geçtikten sonra bana getirilen eleştiri şöyleydi: sen ayrıldın, örgüt bitti. Ayrılmasan olmaz mıydı?

Bu gerçeği görmeniz için 20 yıl bekleyemezdim.

1982’de benim için belirleyici olan yeteneklerimi değerlendirebileceğim ve bunlarla devrimci harekete katkı yapabileceğim bir çevrede bulunmaktı. Beni engellemeye çalışmaktan başka işlevi bulunmayan bir merkez komitesini –aday olmadığım halde beni de içlerine almışlardı çünkü devrimci harekette örgütün bir numarası olarak bilindiğim için başka türlü davranamıyorlardı- ciddiye almadım.

Çok doğru bir karar vermişim.

Aradan 40 yıl geçti ve herkesin performansı ortadadır. Benim dışımdaki dört kişinin toplam performansı benim beşte birim bile yapmaz. Sonraki yıllarda üçü devrimciliği bırakacak, kalan birisi ise Suriye gizli servisi Muhabarat saflarında “devrimciliğine” devam edecekti!

1981’de sadece dört ay kaldığım Suriye’de gidişatı görmüş ve iki şeye karar vermiştim.

Bu insanlarla bir yere gidilmez. Bu örgüt kurduğumuz örgüt olmaktan çıkmıştır (insanlar ya öldüler ya hapishanedeler, ne zaman tahliye olacakları da belli değildir), bu nedenle burada durulmaz. Örgüt Muhabarat’ın devrimci hareket içindeki örgütlenmesi durumuna geliyordu.

İkinci kararım ise Suriye’de bir şey yapılamayacağı idi. Yabancısı olduğunuz bir ülkede o ülkenin gizli servisiyle mücadele edemezsiniz. Fırsatını bulduğun anda git buradan!

Öyle de yaptım. Ben Adana’da iken İstanbul’da yakalanma olmuş. Bunu Suriye’de öğrendim. Dönecek yer de kalmamıştı. Suriye’den Paris’e geldim.

Paris ev işgalleriyle başlayan ve sonra Almanya’da süren süreci anlatmayayım. Hakkında fazlasıyla yazdım, sitede bulabilirsiniz. Ek olarak www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com daki Paris ev işgalleri kitabına da bakabilirsiniz.

Bütün marifetim gidişatı erken görmüş olmaktır. Ve gördüğüm gibi de oldu. Bu gidişata Suriye’de karşı çıkanların infaz edileceklerini düşünmemiştim ama bu da oldu.

Sonraki yıllarda başlangıçta yaptığım değerlendirmenin eksik olduğunu anlayacaktım. Ben bir örgütten ayrılmadım. Bu insanların devrimcilikle, politik olmakla ilgisi yoktu. Öyle gibi görünüyorlardı ama ceplerini doldurmaktan başka dertleri yoktu. Bu bir örgüt değil mafyaydı.

Hapisten çıkan İbrahim Yalçın ile 1987’de Paris’te görüştük. Bana, destek ol da şu örgütü toparlayayım, dediğinde, boşuna uğraşma, demiştim. Örgüt diye bir yapı yok, bol miktarda gösteriş, yalan ve palavra var.

Tabii ki inanmadı ama bir yıl içinde kendisi de durumu görecekti.

2017’de Muhabarat elemanı bana açıkça saldırmaya başlayıncaya kadar bu mafyatik tiplerle ilgilenmedim.

Birisi ayağıma gollük pas atıyorsa, gol atmayayım da ne yapayım?

Çok uğraştı ama bana zarar veremedi, tersine yararlı oldu.

Sürekli gelişen ve öğrenen bir insanım. Bu öğrendiklerimi uygulamak imkanını bana verdi ve başarıyla uyguladım.

Devrimci hareketten büyük destek gördüm…

Vay be herifi ne hale getirdiler!

Suriye’de kalan herkes Muhabarat mafyasını gördüğü için bu konuda açıklanabilecek fazla bir şey yoktu aslında…

Asıl başarımız ben hapisteyken yaşanılan Mart 1978 polis darbesiydi. En az sekiz kentte yüze yakın kişinin yakalandığı ve nasıl gerçekleştiğinin ortaya çıkmaması için çok çaba harcanmış bir darbe… Muhabarat elemanının MİT ile ortaklığını ortaya çıkaracaktık. Bu kadar yeri bilen tek kişi vardı zaten…

Bir başka eleştiriyi cevaplandırmam gerekir. İbrahim Yalçın ile ilgili bir eleştiri…

İbrahim’in karşı tarafın lümpen ağzına uyarak küfürlü yazılar yazması eleştirildi.

Haklısınız ama İbrahim’i de anlayın!

Altı yıl 12 Eylül hapishanelerinde yatan, örgütün bulunduğunu sanan, çıkınca büyük hayal kırıklığı yaşayan, buna rağmen merkez komitesi üyesi olarak çabalarını sürdüren ve benim de açıklamalarımla örgütün gerçekte olmadığını, var olanın da Muhabarat’ın hizmetinde bulunduğunu anlayan İbrahim…

İçinde büyük bir öfke vardı. Kendisini aldatılmış hissediyordu ve bunda da haklıydı.

Bende böyle bir öfke yoktu. Tam zamanında ayrılarak beni kullanmalarını engellemiştim ve biliyordum ki ben olmadan birkaç yıl sonra şeklen bile örgüt olamayacaklardı.

Tümüyle haklı çıktım!

Muhabaratçı bana herhangi bir zarar vermedi, çok istedi ama yapamadı.

Eceli gelen… diye başlayan bir söz vardır, bilirsiniz. Kesinlikle uğraşmak gibi bir düşüncem yoktu. Sonrasında uğraştık ve çok iyi sonuç aldık.

Artık bulunmayan bir örgütün kamuoyuna açık ilk hesaplaşmasının epeyce ilerisine geçtik. Mesela İbrahim Yalçın yazar oldu. “Bu site beni yazar yaptı” belirlemesi onundur. Olmasaydı anılarını içeren Ey Hayat kitabını yazamazdı. Bu kitap internette vardır.

Cahit, Miro Masalı gibi upuzun bir masalla büyük üretim yaptı.

Unutulmuş Yüksel Eriş hatırlandı ve hakkında bir kitabı dolduracak kadar yazı yazıldı. Bkz. www.yukseleris.blogspot.com

Yüksel varsa İlker neden kalsın? Benden başka tanıyan kalmamıştı, hakkındaki tüm bilgileri www.ilkerakman.blogspot.com da topladım.

Garibim benimle uğraşamayacağını, kendisini yenmek ne kelime ezeceğimi anladığında artık çok geçti…

Mecbur kalmadıkça kimseyle çatışmaya girmemeye dikkat ederim.

Bunun için zaman ve enerji harcanacaktır ve çatışma buna değecek midir?

Sorun birilerine üstün gelmek değildir, aldığın sonuç harcanan enerji ve zamana değecek midir?

Bu yaptığımızda fazlasıyla değdi. Geniş bir alanda sonuç aldık…

Yine de bu soruyu her zaman akılda tutmakta yarar vardır.

Son olarak; ben ayrıldığım için bu örgüt ortadan kalkmadı.

Örgütten değil daha o tarihte bile mafyalaşan, Muhabarat’ın uzantısı durumuna gelen bir yapıdan ayrıldım.

Gidişatı erken gördüm ve gerekeni yaptım.