İnsanlar gitmek istiyor ve gidiyorlar... Yazdır


Bu yazıyı “bu duruma nasıl geldik?” yazısının devamı olarak okuyun. Bazı şeyleri açık olarak insanların yüzüne vurmak gerekiyor.

Çok sayıda insan ülkeden gitmek istiyor ve fırsatını bulanlar da gidiyor. Bu konuda yapılan araştırmalar yayınlandı, sayılar da tahmini olarak biliniyor. Son beş yılda gidenlerin sayısıyla 12 Eylül sonrasındaki beş yılda ülkeden gidenlerin sayısıyla karşılaştırılabilecek büyüklüktedir.

O günden bu güne gidenlerin bileşimi değişti; özellikle kalifiye insanlar gidiyorlar.

Ve bu göç sürüyor…

Bu insanların çoğu 12 Eylül sonrasında ülke dışına çıkanların yaşadığı zorlukları yaşamıyor; kolayca oturma izni alıyor, iş buluyorlar. Çoğu ilticaya başvurmuyor çünkü gerek kalmıyor.

Fark etmez, sonuçta gittiler ve önemli bölümü de –en azından şimdilik- dönmeyi düşünmüyor.

İLK SONUÇ: Ülkede bulunan, yıllardan beri büyük mücadele verdiğine inanan devrimcileri kendilerinden başka ciddiye alan bulunmuyor. “Gitmeyin,” çağrılarını kimse dinlemiyor ve insanlar gidiyor.

Bu insanların bir bölümü solun insanlarıdır, diğer bölümü de sola yabancı olmayanlardır. Fettullahçılardan söz etmiyorum. Gitmiş ve gidecek olanların büyük bölümü soldur ya da sola yabancı değildir.

Ülkeden kitlen gidiyor ve fırsatını bulanlar çok daha fazla sayıda gidecekler ve sen hala 30-40 ve hatta 45 yıl önceki geçmişle uğraşıyorsun.

Bugünkü durum sadece Türkiye’de yaşıyor olmakla bir şey olacağını sananların eseridir.

Ülke dışında olanları suçlamanız çaresizliğinizdendir. İşin içinden çıkamıyorsunuz. Kendini yenilemek sizlere uzak bir belirlemedir. Sanıyorsunuz ki geçmişi anlatarak –onu da işinize geldiği gibi düzeltip anlatarak- bir şey olacaktır.

Olmuyor ve olmuyor.

Avrupa ülkelerinde özellikle Almanya’da yaşayanların sorumluluğu da artıyor. İnsanlar geliyor ve geliyor. Bu insanlara hitap edebilmek gerekir aksi durumda bambaşka bir ülkede kaybolup gitmek hiç zor değildir. Bu da laf üreterek, ajitasyonla olmaz. Bunlar eğitimli insanlar, başkalarına akıl vermeden önce yıllarca burada ne yapılmış, ne üretilmiş öğreniyorlar. Doğrusu da budur.

Mülteciler Göçmenler kitabını gördüğü büyük ilgi ve herkese ulaşmanın mümkün olmaması nedeniyle internette yayınladım.

https://enginerkiner.files.wordpress.com/2021/01/multeciler-gocmenler.pdf

Kitap yayınlanalı beş yıl oldu ve tabii ki bugünün gerisindedir ama en azından geçmişteki 30-35 yılı anlatmaktadır. Hem teorik hem de pratik olarak…

Yetmez, bu insanlara başka yollardan da ulaşmamız gerek, bakalım artık…

Türkiye’deki arkadaşları böyle sorunların ilgilendirmemesi bir yana bunların varlığından bile haberleri yoktur.

Kitabı okuyanlar Türkiye’deki örgütlerin Avrupa ülkelerindeki uzantılarını ellerinden geldiği kadar engellediğini göreceklerdir. Sorumluluk sonuçta burada yaşayan, mücadele eden ve kendisine dayatılanları reddedemeyenlerdedir.

12 Eylül sonrasında gelenlerden büyük bölümü yaşadığı ülkenin dilini öğrenemedi. Önemli nedenlerden birisi, içinde bulundukları örgütlerin –tabii ki Türkiye’de bulunanlarla benzer düşünerek- bunu değişik şekillerde engellemesidir. Çok sayıda örneği bire bir biliyorum. Dil kursuna gidenlere engel oldular. “Bunlar dil öğrendiğine göre dönmeyecekler, burada kalacaklar,“ gerekçesiyle…

Yaşadığın ülkenin dilini öğrenmekte tren bir kere kaçınca tekrar yakalamak zor oluyor.

Anlamıyor ve öğrenmek de istemiyor. O zaman da engel durumuna geliyor. Bu engeli geçebilenler gelişiyor…

Avrupa ülkelerindeki devrimci kadrolarla Türkiye’dekiler arasında önemli fark yoktur. Karşılıklı olarak birbirlerini üretirler ve sonuçta varılan yer ortadadır.

Politikalarının ulaştığı fiyaskoyu 40 yıl öncesinin ajitasyonuyla ya da suçlamalarla kapatmaya çalışırlar ama nafile…

Elektronik medya görece yenidir, diyelim beş yıl öncesine kadar bu alandaki kitap ve makale yayınları zayıftı. Öncesinde basılı yayın esastı. Bu yıllarda çok sayıda yayının sorumluluğunu üstlendim. Avrupa ülkelerinde iyi bir dağıtım ağı olmadan Türkiye’de yayın çıkarılması mümkün değildi. En fazla birkaç sayı yayınlanır ve kapanırdı. Türkiye’de çıkan çok sayıda örgüt yayınının önemli bölümünün parasını Avrupa dağıtımı sağlıyordu.

Lafa geldi mi, “burada yaşayan temeldir,“ demeyi biliyorsunuz ama bu temelin gereklerini yerine getiremiyorsunuz. Avrupa’daki faaliyetiniz olmasa ülkede yayın çıkaramayacaktınız. Yayını olmayan örgüt de olmazdı.

Mesela SÖZ adlı SBP’nin yayın organı olan haftalık bir gazete vardı. Avrupa sorumlusuydum. Kaliteli bir yayındı ve bütün maliyesi Avrupa satışından karşılanıyordu.

Türkiye’de de tabii ki dağılıyordu ama para gelmiyordu.

Bu zaten genel sorundur.

1990’lı yıllarda Yazın dergisi Türkiye’de de yayınlandığı zaman her sayıdan Adana’ya 50 tane gittiğini ve dönüş olmadığını biliyorum. Hemen satılıyor ve para oradaki ihtiyaçlar için kullanılıyordu.

Dergiyi 28 yıl sürdüren neredeyse tümüyle Avrupa dağıtımı oldu.

Türkiye’deki insanların bize yaptığı en büyük katkı işimize karışmamalarıydı.

Bu da önemli bir şeydi çünkü iş yapmak için ek engelleri aşmak zorunda kalmıyordunuz.

Durum budur…

Bir gün devrimci hareket yeniden yükseldiğinde sizler sadece bertaraf edilmesi gereken engeller durumunda olacaksınız.

Umarım o zamana kadar biraz olsun değişirsiniz…

Hoşunuza gitmese de gerçek budur…

 

Tabii ki inanmayın, göreceğiz…