S 400 ve alt emperyalizm Yazdır


Türkiye S 400 almalı mıdır? sorusu değişik şekillerde soruluyor.

Burada soru yanlıştır çünkü Türkiye alt emperyalizmini görmüyor ve S 400 alınmasını AKP’nin keyfi bir uygulaması sanıyor.

Türkiye 1990’dan beri artan oranda değişik güç blokları arasında oynayabilecek kapasiteye ulaşmış bir ülkedir. ABD ile başka bir emperyalist odak olan Rusya Federasyonu arasında oynayabilmesini de ulaştığı bu güç seviyesi çerçevesinde görmek gerekir.

Türkiye’yi hala “ABD’nin maşası” olarak görmek, geçmişte kalmış bir özelliği günümüze taşımak ve gelişmelerden bir şey anlamamak demektir.

Bu konuda iki kitap yazdım: Alt Emperyalizm ve Türkiye (Pencere Yayınları, 2000) ve bu yıl içinde yayınlanan Küresel İç Savaş ve Türkiye.

Türkiye alt emperyalizmi 1990-2000 ve 2001 sonrası olmak üzere iki döneme ayrılır.

İlk kitap ilk dönemin, ikincisi ikinci dönemin incelenmesidir.

Türkiye ile ABD arasındaki çelişkiler ve Türkiye’nin ABD’nin bölgeye yönelik isteklerine karşı çıkması yeni değildir.

ABD için bölgede bağımsız bir Kürt oluşumu istenilir bir şeydir, keza İsrail için de…

Türkiye ise başından beri buna karşıdır.

Son örneği ABD’nin desteklediği YPG’ye karşı Türkiye’nin yürüttüğü savaştır.

İkinci kitapta Türkiye’nin özellikle askeri gelişmesi ve dış yatırımları üzerinde durdum.

Türkiye silah sanayisi kurmuş ve silah ihraç eden bir ülkedir.

Afrika’da yatırım yapan ilk üç ülke Çin, Hindistan ve Türkiye’dir.

Kıta içinden Güney Afrika’nın da eklenmesi gerekir.

Alt emperyalist ülkeler olarak Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye özellikle sayılır.

Şöyle garip bir soru sorulabilir:

Türkiye ekonomik olarak kırılgan bir ülke olduğuna göre nasıl alt emperyalist oluyor?

Cevap olarak Hindistan’a bakın derim. Bu ülkenin bilgisayar alanındaki kapasitesi ve bölgesel etkinliği açık olarak kabul edilir. Gelir eşitsizliğine bakarsanız, Türkiye Hindistan’a göre refah ülkesi sayılır. Nüfusun yüzde 45’i halen köylerde yaşamaktadır. Okuma yazma bilmeyenlerin oranı da yüzde 30’dur.

Türkiye alt emperyalizmini dünyada güç dengesinin yeniden dağılımı ve Almancada “schwellen Länder” denilen ülkelerin yükselmesi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Yeni güç odakları arasında Rusya Federasyonu ve Çin önemle sayılırken, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye de listeye eklenmelidir. Endonezya da geliyor…

Tarihte iki çeşit modernizm yaşandı: kapitalist ülkelerdeki modernizm ile SSCB’nin yaşadığı sosyalist modernizm. Modernizm kısaca ülkenin modernleşmesi, sanayileşmesi olarak görülebilir.

Alt emperyalist ülkeler ise üçüncü çeşit modernizmi temsil eder ve bu her ülkeye göre değişik özellikler taşır. Türkiye modernizmi dinin (İslam) önemli yerinin bulunduğu bir süreçtir. Bunu AKP döneminde yaşanılan yeni gelişme ve modernizmde görebilmek mümkündür.

Bunu görmeyip hala 18. yüzyıldaki burjuva modernizminin laikliğine ve aydınlanmasına takılmak tek kelimeyle garipliktir.

Bu modernizm milliyetçiliğin ve dinin yükselmesini de içerir.

En önemli örneği de Türkiye değil Hindistan’dır.

Biz bize hiç benzemiyoruz.

Kendimize özgü özelliklerimiz tabii ki var ama Güney Afrika ve Hindistan’a baktığınızda önemli benzerlikler görebilirsiniz.

S 400 alımı konusu alt emperyalizmden ayrı olarak ele alınamaz.

Alırsanız, şimdiki TKP’lerden birisi gibi “halkın çıkarına” ve “ilericilik” olarak bile görebilirsiniz.

Buradan ABD karşıtlığı anlamında anti-emperyalizme bile varabilirsiniz.

Eğer Türkiye halen “ABD uşağı” ya da “maşası” ise, böyle bir analiz de düşünülebilir.

Alt emperyalizm konusu Türkiye analizinin merkezine konulmalıdır.