Digitalleşme Yazdır
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 24 Haziran 2020 17:34


Üretimin ve hizmet sektörünün değişik alanlarının digitalleşmesi, eskiden elle ya da kişiler aracılığıyla yapılan işlerin tümüyle ya da belirli oranda programlanmış makineler tarafından yapılması anlamına geliyor. Üretimde artan oranda robot kullanımı digitalleşmenin bu alandaki göstergesidir. Aynı süreç hizmet sektöründe de artan oranda ilerliyor.

Buna Kapitalizm 4.0 ya da dördüncü sanayi devrimi adı da veriliyor.

Tahmin edilebileceği gibi çok yerde digitalleşmeye yönelik programlama yapabilen eleman aranıyor.

Kızım fizik bölümünde yüksek lisansı bitirdi, daha diploması gelmedi ama hemen iş buldu. İşe almanın değil işten çıkarmanın yoğun olduğu korona zamanında bile derhal iş buldu. Nedeni ise, digitalleşme konusunda programlamayı biliyor olması.

Daha önce Kapitalizm 4.0 üzerine yazdığım birkaç yazıda digitalleşmenin tıpkı 1980’li yıllardaki bilgisayarlaşma gibi insanların bir bölümünü işsiz bırakacağını ama yeni mesleklerin de ortaya çıkacağını belirtiştim. Nitekim bilgisayarlaşmadan sonra böyle oldu, digitalleşmede de benzeri olacaktır.

On yıl önce bankaların digitalleşmeye yönelik programlamayı bilen fizikçi ve matematikçi arayacakları kimin aklına gelirdi?

Bu bilgi şuradan kaynaklanıyor:

İsviçre’de CERN isimli yer altında kilometrelerce uzunlukta tünellere sahip atom altı parçacıkları hızlandırma laboratuarı var. Manyetik alandaki değişimlerle hızlandırılan parçacıklar çarpışıyorlar, bazıları yok oluyor ve yenileri ortaya çıkıyor.

Hangi hızdaki çarpışmalarda hangi parçacıklar yok olur, hangileri ortaya çıkar sorusunun cevabı ancak bilgisayarla ihtimal hesabı yapılarak bulunabilir. Kızım da yüksek lisansını CERN’deki sonuçların bir bölümünün programlama aracılığıyla yorumlanması üzerine yapmıştı.

Büyük sermayeye sahip olan bir banka hangi koşullarda özellikle hangi alanda yatırım yapmalıdır ya da kimlere ve ne kadar kredi vermelidir? Kredinin geriye ödenme ihtimali ne kadardır ya da yatırım ne oranda kazanç getirebilir?

Tümüyle ilgisiz iki alan gibi görünüyor ama programlama olarak baktığınızda aradaki fark azdır. Sadece değişkenleri ve aralarındaki ilişkiyi değiştirmeniz gerekir.

İşe başlamak için bir ayı var ve bu arada yeni programlama dili çıkmış, onu öğrenmesi gerekiyor. Okulu bitirip sonra yeni bir şey öğrenmemek eskidendi, artık hayat boyu öğrenmeniz gerekiyor. Kurslara gideceksiniz, seminerlere devam edeceksiniz gibi…

Farklı programlama dilini anlamadım tabii çünkü programlamanın esasının aynı olması gerekir… Öyleymiş ama farklı programlama dilleri özellikle neyi üretmek ya da yönetmek istediğine göre şekilleniyormuş. Nasıl bir süreci programlamak istiyorsan, dil de ona göre değişiyor imiş,

Esas aynı ama anlatım ve bu anlatımla ortaya çıkan olanaklar farklı…

Kaba bir benzetme yapılırsa değişik dillerde 72 demek gibi bir şeydir bu…

İngilizce ve Türkçede aynıdır, yetmiş iki; Almancada iki ve yetmiş diye okunur; Fransızcada ise 60 12 denir. Anlatılan aynı ama farklı ifade tarzları ve tabii programlama konusu biraz daha karışık…

Frankfurt’tan ayrılmak zorunda kalmadığı için ayrıca memnun… Burası banka şehri; Almanya Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve dünyanın başlıca büyük bankaları bu kentte toplanmış. Daha önce BWL (bir çeşit şirket muhasebeciliği) okumak istiyordu, fizik konusunda ısrarcı olmuştum, o da kabul etmişti. İsabetli bir karar verdiğimiz ortaya çıktı.

Frankfurt son 20 yılda çok değişti. Eskiden sevilecek yer değildi ama değişti. Almanya’nın en yeşil kenti sayılıyor (büyük kentler arasında). Büyük denildiğine bakmayın gece nüfusu 770.000 kişi. Gündüz bunun iki katı oluyor çünkü çok kişi çevrede oturuyor ve çalışmak için kente geliyor. Son yirmi yılda Frankfurtluluk kavramı da şekillendi. Eskiden “Frankfurt bir kent değil, platformdur; insanlar gelir ve gider” denirdi. Finans merkezi olduğu oranda kalıcılaşma arttı. Gerçi Almanya anayasasının ilan edildiği, Yeşiller’in ilk örgütlendiği, 68 hareketinin Batı Berlin ile birlikte merkez kentleri arasında sayılıyordu ama yine de sevimsiz bir kentti; sonra değişti.

Nüfusunun yarıdan fazlası göçmen ya da göçmen kökenli Alman ama kentte belirli bir halkın yoğun olarak oturduğu semt bulamazsınız. Frankfurt belediyesi baştan beri karışık oturmayı teşvik etmiş ve şehirde kim saf Almandır (Biyo-Alman da denir)  kim göçmendir belirsizleşmiş. Bir de kentte Türk-Kürt ve özellikle de Arap az olduğu için sürekli olay çıkaran tipler bulunmuyor denemez ama Hanau ve Offenbach gibi çevre kentlere göre daha az bulunuyor.

Buradan ayrılmak zorunda kalmadığı için memnun olduğuna göre demek Frankfurtluluk kavramı epeyce gelişmiş…

Bu arada Almanya çapında başka bir digitalleşme yaşandı. Aileler artık yeni doğan çocuklarını nüfus idaresine gidip kaydettirmeyecek… Bilgisayar üzerinden başvuru yapacaklar; doğum belgesi böyle çıkarılacak ve çocuk parası başvurusu da aynı yerden halledilebilecek. Eskinin gidip gelen mektupları, memurlarla konuşma kalkıyor…

Digitalleşmeyi burada da görebiliyorsunuz.