Şuanda 47 konuk çevrimiçi
BugünBugün1321
DünDün1042
Bu haftaBu hafta2363
Bu ayBu ay23365
ToplamToplam10185419
Kapanmayı sevmiyorum PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 28 Nisan 2021 18:00


Türkiye’deki kapanmadan söz ediyorum. Biliyorsunuz türlü çeşitli kapanmalar bulunuyor: her gece belirli bir saatten sabaha kadar evden çıkış yasağı olabilir, hafta sonu boyunca olabilir veya tümden çıkış yasağı uygulanır. Ülkesine ve virüsün bulaşma derecesine göre değişiyor. Çok sayıda ülkenin deneyinden görünen odur ki ister maske takın isterseniz fiziksel mesafeye dikkat edin, kapanma olmadan bulaşma ve bunun sonucu hasta ve virüsten ölüm sayısı azalmıyor.

Türkiye için kapanmada geç bile kalındı denilebilir. Şu kadarını belirteyim; Almanya’da 100 bin kişide yüz hasta olduğu yerlerde gece 22’den sabah 5’e kadar sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bu rakama ulaşılmadığı yerlerde herhangi bir kısıtlama bulunmuyor.

İndis ya da bulaşma katsayısı 200’e ulaşınca alarm veriliyor; mağazalar, okullar kapanıyor. İstanbul’daki gibi 800-900 rakamı düşünülemiyor bile…

“Bu rakama gelinceye kadar aklınız nerdeydi?” diye kıyamet kopar.

Kapanmayı neden sevmediğime gelince…

Özellikle Türkiye’deki kapanmayı sevmiyorum. Neden derseniz?

Kapanma demek, bu sitenin okur sayısının artması demektir. Geçen yıldan biliyorum bir ara ayda günlük ortalama 3500 kadardı. Şimdilerde 2000-2500 arasındadır. İnsanlar evde oturunca daha fazla okuyor, okuma alışkanlığı bulunmayan bir halk için “her müsibetin hayırlı tarafı bulunur” mu diyeceğiz, bilemiyorum artık…

Sitenin okur sayısının artması demek, üzerimde “yazı yaz” baskısının oluşması demektir. Geçen yıl kaç yazı yazdım bilemiyorum ama her gün dersem abartmış olmam ya da diyelim 1,2 günde bir yazı yazdım.

Yazmak sorun değil ama yeni bilgi ve değerlendirme içeren dolayısıyla okura bir şeyler veren yazı yazmak önemlidir. Bu ise değişik konularda sürekli okumayı ve düşünmeyi, ek olarak başka çalışmalarınızı ertelemeyi gerektirir. İnsanlar sayısını bilmediği kadar çok site arasında buraya sürekli göz atmak ihtiyacı duyuyorsa, demek kendileri için yararlı buluyorlar, yoksa alternatif çok, neden burayı okusunlar?

Bu da insanın sorumluluğunu artırıyor, en azından ben öyle hissediyorum.

Şimdi kabaca 20 günlük kapanma demek, eskisi gibi olursa eğer, okur sayısının artması anlamına gelecek ve bu da hemen her gün yazmak demek olacak…

Sık ve iyi yazan biriyim -bunun övünmekle ilgisi yok, gerçek böyledir- buna rağmen yoruluyorum. Sayfa doldurarak ya da sürekli tekrar yapılarak yazı yazılmaz…

Başka bir planım var: günlük yazı sayısını azaltmak ama küçük broşürleri E-Kitap olarak yayınmayı hızlandırmak… Mesela sitede yayınlandığı zaman 4000’den fazla okunan Yakın Almanya Tarihi ve Felsefe broşür olarak da yayınlandı ( www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com ). Değişik konularda bu veya yakın ebatta olanlarını yazmak daha yararlı olur diye düşünüyorum. Bir de E-Kitap bloglarının  (diğeri www.tdas1.blogspot.com ) okur sayısı beni cesaretlendirdi.

Basılmış kitap mutlaka gerekli ama E-Kitap yayınına daha fazla önem verebilirim.

Zaten baskısı azalan kitaplar da E-Kitap olarak anılan yerlerde yayınlandı: 40 Yıl Sonra TDAS ve Mülteciler Göçmenler gibi…  Bir yıldır pandemi nedeniyle kitap satışı azaldığı için bunları şimdilik başkaları izlemedi ama durum değişecektir, eminim.

Bu yeni yönelimin yanı sıra edebiyata daha fazla zaman ayırmak istiyorum. Üç öykü yazdım, bir başkasına başladım ama daha fazla zaman ve yoğunlaşma gerek…

Kapanma süresince her gün olmasa bile 1,2 günde bir tane ya da haftada 6 tane yazacağım da sonrasında azaltmayı planlıyorum.

Bu yıl ayrıca SSCB’nin dağılmasının 30. yılına denk düştüğü için bu ülke tarihiyle, daha doğrusu tarihin diyelim Brejnev’den başlayan bölümüyle ilgili bir kitapçık hazırlayacağım.

Bir yıl boyunca fazla yere gidemedim ama gittiklerimde hep aynısıyla karşılaştım: siteyi bilmeyen yok, yıllardır haberleşmediğim insanlar bile biliyor. Kimisi günlük okuyor, kimisi biriktirip 4-5 tane birden okuyor ve bu ilgi insanın hoşuna gidiyor, gel de yazma şimdi!