Şuanda 47 konuk çevrimiçi
BugünBugün723
DünDün1181
Bu haftaBu hafta4401
Bu ayBu ay38138
ToplamToplam10154693
Sorgulamak PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 18 Mart 2021 10:07


Felsefe Logos’un değişik sayılarını pdf olarak buldum ve on yıl öncesine göre büyük bölümünün beni ilgilendirmediğini gördüm. On yıl kadar önce böyle değildi. Üçüncü üniversite eğitimimi felsefe bölümünü bitirerek yaptım ve bunun en önemli etkisi felsefeden uzaklaşmak oldu. Tümüyle uzaklaşmak değil ama felsefe ile sosyoloji –ve diğer bilgi alanları- iç içe değilse bende “felsefe laftan ibarettir” düşüncesini oluşturdu.

Mesela “felsefe sorgulamaktır” denildiğinde, bunun içi boş bir belirleme olduğunu düşünüyorum. Ne ve nasıl sorgulanacaktır sorularına cevap verilmeden “sorgulama” yapmak sonuçsuz bir çaba olacaktır.

Neyin sorgulanacağına karar vermenin ardından konunun öğrenilmesi gündeme gelir. Bilmediğiniz ya da yeterince bilmediğiniz konuyu sorgulayamazsınız. Bilgi yoksa sorgulama da yoktur.

Sorgulama bir çeşit inceleme anlamına geldiğine göre, konuyu bilmiyorsanız incelemesini de yapamazsınız.

Geçmişte beni etkilemiş iki örnek verebilirim.

Birincisi; 1980’li yıllardı. Cumhuriyet gazetesi Bilim Teknik Eki verirdi ve burada okuyuculardan gelen mektuplara cevap verilen bir bölüm vardı. Hapishaneden yazan bir kişi parçacık mekaniğinin felsefi sorunlarıyla ilgili sorular sormuştu. Teorik kimyada yüksek lisans yaptığım için hakkında soru sorulan konuyu (quantum mechanics) biliyordum ve sorudan hareketle soranın bilgi düzeyini anlamak mümkün olduğu için de soruyu yöneltenin konuyu bilmediğini hemen çıkarabiliyordunuz.

Soruya cevap veren bir öğretim üyesi önce soranın yaşadığı zor şartlar altında bu konuyla ilgilenmesini övdükten sonra şöyle diyordu: “siz konuyu bilmeden onun felsefesini yapmaya çalışıyorsunuz; bu, olmaz.”

İkincisi; Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nden muhalif görüşleri nedeniyle Batı Almanya’ya gönderilen fiziksel kimya profesörü Robert Havemann’ın “Dialektik ohne Dogma” kitabıydı. Havemann kitapta sosyalist ülkeler fizikçileri arasında diyalektik materyalizmin neden ciddiye alınmadığını soruyordu. Felsefeciler diyalektik materyalizmden hareket ederek parçacık fizikçilerine ve giderek evren bilimcilerine “yol gösteriyorlardı”. O mesleklerden olanlar da yazılanları ciddiye almıyordu. Haklıydılar çünkü parçacık mekaniği ve evrenbilim –mesela evrenin genişlemesi- üzerine diyalektik materyalist yöntemle inceleme yapanlar, konuyu bilmiyorlardı. Böylece ortaya benim “diyalektik materyalist gevezelik” dediğim olay ortaya çıkıyordu. (1989 Berlin Duvarı kitabında konunun daha ayrıntılı incelemesini bulabilirsiniz. Bu kitap www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com adresinde pdf olarak bulunmaktadır.)

Yöntemin yeterli ya da yetersiz olmasından önce, konuyu bilmiyorsanız, hiçbir yöntemle ilerleyemezsiniz. O felsefeciler de sanıyorlardı ki, diyalektik materyalizm bilmek, her konu üzerinde konuşabilmek ve hatta yol gösterebilmek demektir.

Konuyu bilenler ise bu felsefecileri eleştirmeye gerek görmüyordu, çünkü söyledikleri yanlış bile değildi.

Dün paraya kıyıp 49 Avroya –1000 sayfalık kitap için ucuz aslında- Philosophie der Interkulturalität aldım (Kültürlerarası felsefe). Yazanın doçentlik tezi ve kitap fenomenoloji ve küreselleşme ile başlıyor. Ardından Heidegger, Husserl ve diğer isimlerin konuyla ilgili görüşlerini inceleyip kendi tezlerine geçiyor. Böyle bir kitap okunur. “1000 sayfa da okunur mu?” sorusu anlamsız olur, konuya liginiz varsa gayet güzel okunuyor.

Kültürlerarası felsefeyi inceleyebilmeniz için küreselleşmenin son aşamasını (üçüncü aşama) iyi bilmeniz gerekir. İletişim devrimi, kültürlerarasında iç içe geçmenin gelişmesi, küreselleşme ve yerelleşmenin birlikteliği gibi konularda geniş denilebilecek bilgi sahibi olunmadan, konunun felsefesi yapılamaz.

Konuyla ilgili yeterli bilginin ardından uygun yöntemin seçilmesi geliyor. Sadece yöntem bilgisiyle bir şey olmaz. Felsefe için geçerli olan bu durum sosyoloji, etnoloji için de geçerlidir.

Son yirmi yılda küresel tarih anlayışı öne çıkmaya başladı. Tarihçiler bu konuda ciddi olarak zorlanıyor çünkü küresel tarihini inceleyecekleri dönemin bilgisini sınıflandırmakta, bilgi öbeklerini birbirine bağlamakta zorlanıyorlar. Örnek verilirse, ilk küresel tarihçi olarak Heredot görülür. O dönemin dünyası Akdeniz’dir ve Heredot da bütün Akdeniz’i ya da o dönemin dünyasını dolaşarak gördüğü ülkeler ve olaylar hakkında yazmıştır. Yazdıklarının bir bölümü uydurma kapsamına girse bile ilk küresel tarih anlayışını sergilemiştir.

Tarihçide, neden sormak yoktur, denilebilir. Okuduğum üniversitede ana bölüm mutlaka büyük bir yan bölümle birlikte okunabiliyordu. İlk yan bölümüm tarih idi, sonra vazgeçtim ve etnolojiye geçtim.

Antik Çağ’da Sparta ve Atina kent devletleri inceleniyor. Atina’da –ki dönemin demokrasisi sayılıyor- kadınların hiç hakkı bulunmuyor; Sparta’da –oligarşi sayılıyor- kadınlar erkeklerle eşittir. Neden böyledir, cevap yok…

Çok sayıda neden olabilir ama temel neden Sparta’nın savaş toplumu olmasıdır. Erkekler sürekli olarak ya savaşta ya da askeri eğitimdedir. Günlük toplumsal işleri kadınlar yürütür ve toplumsal rollerinin yükselmesi nedeniyle hakları da geniştir. Erkekler kadar olmasa bile askeri eğitim görürler. Aynı zamanda birden fazla erkekle evlenebilirler çünkü sürekli savaşta olan adam fazla yaşamıyor.

Buradan askeri yönü gelişmiş olan toplumlarda cinsler arasındaki eşitliğin daha yüksek olduğu sonucu çıkarılabilir. Bu durum her toplumun ayrıca incelenmesi gereğini ortadan kaldırmaz.

Savaşçılık Türklerin tarih boyunca var olan iki temel özelliğinden birisidir (diğeri asimilasyonculuktur). Buradan hareketle ilk Türk toplumlarında kadının konumunun neden erkekten geride olmadığı kolayca açıklanabilir.

Bu toplumun ayrıca incelenmesi gerekir, burası açık olmakla birlikte Türklerdeki bu özellik bütün savaşçı ya da askeri yönü ön planda olan toplumlarda vardır.

Dönemin somut bilgisi olmadan, karşılaştırmalı bilgi olmadan –ne kişiler ve ne de toplumlar benzersiz değildir- ne iyi inceleme yapılabilir ne de teori kurulabilir.

Sorgulama da bu temelde yapıldığında açıklayıcı sonuçlara ulaşılabilir.

Bu olmadığında ortaya boş konuşmaktan başka şey çıkmaz.