Şuanda 264 konuk çevrimiçi
BugünBugün1572
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7544
Bu ayBu ay41281
ToplamToplam10157836
Mustafa Suphi, Çin ve Türkiye PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazar, 14 Mart 2021 12:11


 

 

Mustafa Suphi ve yoldaşları 1921’de katledildi. Sovyet hükümeti konunun üzerinde durmadı çünkü belirleyici olan Anadolu’daki mücadelenin başarıya ulaşması ve İngilizlerin buradan çıkarılmasıydı. İngiltere dönemin en güçlü emperyalist ülkesiydi ve Sovyet devrimine karşı –doğal olarak- özellikle saldırgandı.

Sovyet hükümeti aynı tutumu 6 yıl sonra Çin’de gösterecektir. Bu tutum Komünist Enternasyonal ya da 3. Enternasyonal üzerinden sergilenecektir.

3. Enternasyonal, SSCB’nin resmi politikası gereğince Çin’de komünistlerle milliyetçiler arasında tek cephe politikası izlemektedir. Bir tarafta Çin Komünist Partisi, diğer tarafta ise Kuomintang ve önderi Chiang Kai Shek vardır. 3. Enternasyonal’in Çin’de görevli iki sorumlusu arasında görüş ayrılığı vardır. Roy, Kuomintang ile işbirliği politikasının sona erdirilmesinden yanadır; Borodin ise bu politikayı savunur. Çin’de 3. Enternasyonal’in birkaç yüz görevlisi vardır ve bunlar Çin Komünist Partisi’nin de içinde olduğu emperyalizme karşı muhalefet hareketini etkileyerek yönlendirmeye çalışmaktadır.

Beklenti şöyledir: Kuomintang’ın sağ ve sol olarak adlandırılabilecek iki kanadı vardır ve eğer komünistler (tıpkı Ekim devrimi dönemindeki Sosyalist Devrimciler örneğinde olduğu gibi- sol kanadı ayırabilirlerse, Çin’de mücadelenin belirleyici gücü durumuna geleceklerdir. Roy’a göre ise bu mümkün değildir çünkü Çin Komünist Partisi toprak devrimini savunmaktadır ve Koumintang’ın sol kesiminin generalleri de büyük toprak sahipleridir.

3. Enternasyonalin faaliyet merkezi Şanghay’dır. Burası büyük kenttir, canlı bir ticaret merkezidir ve işçi sınıfı vardır.

1927’de Kuomintang kentteki mafya türü örgütlerle işbirliği yaparak büyük bir komünist katliamı yapar (Andre Malraux’nun İnsanlık Durumu adlı romanı bu katliamı konu alır). Katliamın ardından 3. Enternasyonal Kuomintang’ın Çin devrimine (anti emperyalist devrim) ihanet ettiğini açıklar ama ittifak politikasının sürdürülmesi gerektiğini de savunur. Umut hala Kuomintang’ın bölünmesindedir.

Bu politika fiyaskoyla sonuçlanacaktır.

Dünyanın en kalabalık ülkesi olarak Çin’de devrim bütün dünya komünistlerinin umududur ve çıkış olarak da “birleşik cephe” görülmektedir ama herkes kötü hayal kırıklığına uğrayacaktır.

Çin’de devrim, saldırgan Japon emperyalizmiyle SSCB arasında tampon bölge oluşturacağı için Sovyet yönetimi için de özel önem taşımaktadır. Nitekim Japonya aynı yıllarda Mançurya’yı işgal edecektir.

Mustafa Kemal hareketi ile Chiang Kai Shek’in önderi olduğu Kuomintang arasındaki bağlantıyı görmek zor olmasa gerektir. İki hareketin de temeli dönemin hakim sınıflarıdır, özellikle yarı feodal büyük toprak sahipleri. Aydınlar ve kent küçük üreticileri arasında da destekleyicileri vardır. Her iki hareket de komünistlerin yok edilmesi gerektiği görüşündedir. Şanghay’da katledilen komünist sayısı yüksektir.

Çin çok büyük bir ülke olduğu, eskiden beri köylü hareketi bulunduğu ve komünistlerin bir bölümü yaşadıkları katliamdan sonra politika değiştirip 3. Enternasyonal’i dinlemedikleri için sonraki gelişme Türkiye’dekinden farklı olacaktır.

Çin’de izlenen politika konusunda kim haklıydı sorusu anlamlı değildir çünkü Kuomintang ile işbirliğinin sona erdirilmesini savunan Roy gibi isimler de uygulanabilir bir seçenek sunamamaktadır. Toprak devriminin yükseltilmesini savunmaktadır ama (aynısını 3. Enternasyonal da savunuyordu) bu nasıl olacaktır? Katliamdan sonra Roy’un desteklediği bir bölgedeki köylü isyanı katliamla bastırılarak fiyaskoyla sonuçlanacaktır.

Kentleri bırakıp kırlara çekilmeyi, temel güç olarak işçilere değil de köylülere dayanmayı ve devrimin askerileştirilmesini savunmak dönemin komünistleri için çok fazla değişiklik anlamına gelmektedir.

Mao’nun bir bölüm komünistle birlikte yapacağı da budur.

Burada belirleyici olan devrimin askerileştirilmesidir. Kızıl ordu yoksa devrim hiçbir şeydir. Daha sonra ifade edilecek “iktidar namlunun ucundadır” deyişi de bunu anlatır. Hem Çin hem de zamanın Anadolu’su yarı feodal yapıya sahip olmalarına karşın, tarihsel özellikleri birbirinden farklıdır. Çin’de yıllardan beri birbirinden kopuk köylü hareketleri vardır. Merkezi otoritenin sürekli parçalanması ve yeniden kurulması Çin tarihinin önemli özelliklerinden birisidir. Bu bağlamda ülke savaş ağaları arasında bölünmüş durumdadır ve bunlar birbirleriyle sürekli savaş içindedir. Çin’deki kızıl bölgeler ağalar arasında savaş geliştikçe genişler, ağalar arasında geçici barış gerçekleşince geriler. Kuomintang da bu geniş ülkenin tek hakimi değildir, otoritesi parçalıdır ve bünyesindeki generallerin birbirleriyle savaşmaları da mümkündür.

Mao’nun Askeri Yazılar’ının tek cümlesi Çin’deki durumu açıklamak için yeterlidir: Çin’de kızıl siyasi alanların kurulabilmesi hakim sınıfların birbirleriyle sürekli savaş içinde olmasıyla mümkündür.

Çin’in bu ayırıcı özelliğinin yanı sıra Çin Komünist Partisi’nin Mao kesiminin işçilerin değil de köylülerin devrimci bir güç olabileceğini kabullenmeleri daha önemli bir özelliktir. İşçi sınıfı devrimin belirleyici gücü ise, büyük katliama uğranılan Şanghay’dan çıkılmaması gerekirdi.

Devrimde işçi sınıfı öncülüğü, neredeyse tümüyle köylülerden oluşan komünist partisinin öncülüğünden başka şey değildir. Bunun en iyi ifadesi Mahir Çayan’da görülür: proletaryanın önderliğinin niteliği ideolojiktir.

Başka türlüsü de olamazdı, Çin’de proletarya yok gibiydi ve var olanı da birkaç kentte yoğunlaşmıştı.

Ekim devrimi dahil bütün devrimlerde köylülük –yoksul köylülük değil- sosyalist devrimin önemli gücüdür. Ekim devrimi için de aynısı geçerlidir (Bkz. Geleceğe Dönüş). Petograd ve Moskova’da iktidar işçiler ve asker elbisesi içindeki köylüler tarafından ele geçirildiği gibi, devrimin dünyanın altıda birini kaplayan bu yarı feodal ülkeye yayılmasında da köylülük belirleyici olmuştur.

Gerçekte Sovyet devriminde de işçi sınıfının önderliği fiili olmaktan çok ideolojiktir. Bu devrimi iki kentte iktidarın ele geçirilmesinden ibaret görürseniz –yıllarca hepimiz böyle gördük- bu devrimi eksik anlarsınız. Sovyet devriminde işçi sınıfının rolü Çin ve Vietnam devrimlerine göre daha fazla olmakla birlikte belirleyiciliğinin abartılmaması gerekir.

Denilecektir ki, köylülük bölünecektir ve buradan hareketle işçiler rolü iyice öne çıkarılacaktır.

İşçilerin bölünmediğini mi sanıyorsunuz? Rus devriminde Bolşevik-Menşevik ayrımı işçi sınıfı içindeki bir ayrımdır. Örgütlü bütün işçilerin Bolşevik olduğunu mu sanıyorsunuz? E.H. Carr’ın Bolşevik Devrimi kitabının ilk cildini okuyun. Orada iyi kazanan kalifiye işçiler arasında Menşeviklerin, az kazanan düz işçilerin içinde ise Bolşeviklerin örgütlü olduğunu öğrenebilirsiniz. Zayıf sendikal harekette de etkin olan Menşeviklerdir.

20. yüzyıl pratiğinde hayata geçemeyen sadece marksist sosyalizm teorisi değildi, marksist devrim teorisi için de benzeri söylenebilir.

İşçi sınıfının nüfusun onda birini bile oluşturmadığı ülkelerde devrimden sonra işçi sınıfı diktatörlüğü mü olacaktı? Öznesi bulunmayan bir diktatörlük olacaktır bu… Adı böyleydi ama kendisi böyle değildi…

Mesela Bulgaristan’da sosyalist devrimden sonra gerçekleyen proletarya diktatörlüğü değil, küçük üretici özellikle de küçük köylü diktatörlüğüdür. Bulgaristan Komünist Partisi yasaklanıncaya kadar ülkenin ikinci güçlü partisiydi ve küçük köylülükten büyük destek alıyordu. Tıpkı SSCB’de olduğu gibi ancak sanayileşmenin geliştiği dönemde proletarya diktatörlüğünden söz edilebilir. O zaman bu diktatörlüğün öznesi vardır.

Türkiye ve Çin’de altı yıl arayla komünistlerin katledilmesine zamanın Sovyet hükümetinin önemli tepki göstermediğini ve politikasını küçük değişikliklerle sürdürmeye çalıştığını gördük. Bu politikada belirleyici olan her taraftan saldırı altındaki Sovyet rejiminin güvenliğini sağlamaktı. Bu güvenlik Türkiye örneğinde Çin’e oranla daha iyi sağlanacaktır çünkü 1930’lu yıllarda Çin’i işgal etmeye başlayan Japon emperyalizmi SSCB için önemli tehlike olmayı sürdürecektir. Ardından Nazi Almanyası tehlikesi öne çıkacaktır.

Türkiye ve Çin’de ağır darbeler yiyen komünistlerin ez azından bir kesimi Çin’de kendi yolunu izlemeyi seçerken, Türkiye kesimi 3. Enternasyonal’i kayıtsız şartsız dinlemeyi sürdürecektir.

 

Son Güncelleme: Cumartesi, 03 Nisan 2021 20:44