Şuanda 48 konuk çevrimiçi
BugünBugün620
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6592
Bu ayBu ay40329
ToplamToplam10156884
Almanca bilmek, Almanya'yı bilmek... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 03 Eylül 2020 17:09


Geçtiğimiz hafta sonunda Berlin’de en az 20.000 kişinin katıldığı hükümetin korona önlemlerine karşı protesto gösterisi yapıldı. Aralarında değişik neo nazi örgütlerin flamaları da görülüyordu. Bu gösteriyle ilgili olarak Almanya’da yaşayan insanların bir bölümünün değerlendirmesini okuduğum zaman “aynı Türkiye gibi” diye düşündüm. Bir ülkede yaşıyor olmak, o ülkenin dilini bilmek, o ülkeyi bilmek anlamına gelmiyor.

Bazı tipler vardır, ikide bir derler ki, “Türkiye’de yaşıyorum”. Türkiye’de yaşayınca, orayı bildiğini sanıyor.

Aynısı Almanya için geçerlidir. Yıllardan beri burada yaşayan, Almanca bilen çok sayıda insan Almanya’yı bilmiyor. Eğer biraz teorik arka planınız yoksa ancak gördüğünüzü bilirsiniz ve bu da genellikle yanlıştır. Görüneni yorumlamak bile böyle bir arka planı gerektirir.

Almanya’da çok sayıda küçük işletme iflas ediyor. Bunların bir bölümü yeni kurulan işletmeler de değil üstelik. Frankfurt’ta gördüklerim herhalde başka kentler için de geçerlidir: 30-35 yıllık bakkallar, lokantalar, berberler, büfeler kapanıyor. Hükümetin destek önlemleri vardı ve mutlaka faydalanmışlardır ama yetmiyor, çünkü müşteri çok az. Özellikle dükkana girildiğinde maske takılmasına karşılar çünkü deneyle sabittir ki maske takıldığında alışveriş yoğunluğu azalıyor.

Hükümetin korona önlemlerini protesto eden kitle –aralarında küçük işletmeciler çoğunluktadır- önlemlerin kaldırılmasını değil, gevşetilmesini istiyor. Mesela maske zorunluluğunun kalkması gibi…

Politik örgütler her huzursuzluğu, iktidara yönelik her eleştiriyi kendi amaçları için kullanmaya çalışırlar. Doğaldır, herkes böyle yapar. Neo Nazilerin yaptığı da bundan farklı değildir. “Anti Korona Cephesi” içinde Neo Naziler az değildir.

Bu bir şeydir, büyük gösterileri Nazi gösterisi olarak görmek başka bir şeydir. Sadece gösteri fotoğrafına bakmakla yetinirseniz, böyle bir sonuca varmanız kaçınılmaz olur.

Neo Nazilerin sembolleri görünüyor; demek ki… diye düşünürsünüz ama gerçek böyle değildir.

Benzeri Türkiye için geçerlidir. Sayısı hiç de az olmayan bazı tipler bir yerde yaşayınca orasını bildiklerini sanırlar. Gerçekte görüntüyü biliyorlar, ilerisini değil…

Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlerin yarıdan fazlası Marmara, Ege ve Akdeniz bölgesinin büyük kentlerinde ya da civarındadır.

Bu bilgiyi her yerde bulabilirsiniz ve sadece bununla yetinirseniz gerçek durumu anlamaktan uzak kalırsınız.

Kürt ailelerin çocukları Türkçe eğitim görüyor ama buradan asimilasyon sonucu çıkmıyor. Büyük kentlerde gettolar kurulmuş durumdadır. Paris ve Berlin gibi kentlerdeki –çok sayıda benzerlerinde de- “yabancı” gettolarını bilenler, benzer durumun Türkiye’nin büyük kentlerinde de geçerli olduğunu nedense düşünmezler.

Bu gettolarda büyüyen insanların asimilasyonundan ziyade “iki kimlik arasında kalmasından” söz edilebilir. Kendilerini hiçbir kültüre ait hissetmemeleri genelde görülen durumdur.

Avrupa ülkelerinden çok sayıda militan Türkiye üzerinden Suriye’deki cihatçı örgütlere –özellikle İslam Devleti’ne (İD)- katıldı. Bunların büyük bölümü yıllardır o ülkelerde yaşayan, o ülkenin dilinde şu veya bu oranda okula gitmiş gençlerdi. Asimile olmak ne kelime, her şeye karşıydılar. Oliver Roy gibi araştırmacılar çok sayıda örnek vererek bu gençlerin önce radikalleştiklerini, ardından islamcı olduklarını açıklarlar. Doğrudur, mevcut olana büyük tepki var ve bu tepki kanalize olunabilecek yer olarak İD’yi görüyor.

Bu insanların dışlanmışlık duygularını yok edemezseniz, İD’ye olmazsa başka yere katılırlar ama asimile olmazlar.

Ana dilini neredeyse bilmemek, eğitim gördüğü dili bilmek, asimile olmak anlamına gelmiyor. 20-30 yıl öncesinde böyle olabilirdi ama artık değildir. Asimilasyon, bildiğimiz anlamıyla, büyük oranda ortadan kalkmış durumdadır.

Türkiye’nin büyük kentlerindeki Kürt gettoları patlayıcı maddeyle doludur, tıpkı Paris gettoları gibi… Aynı değildir, farklılıkları vardır ama bir şey aynıdır: kendini buraya ait hissetmemek… Dışlanmışlık ve çıkışsızlık… Bu durum bir şekilde patlayacaktır.

Berlin, Münih, Stuttgart ve Frankfurt’ta yapılan korona karşıtı gösterilere katılanlar da –neo Naziler hariç- toplumdan dışlandıklarını hissediyorlar. Ekonomik durumları düzelemeyecek kadar bozuluyor, yıllardır işlettikleri yerleri kapatmak zorunda kalıyorlar. Nazilerin yapmaya çalıştığı da bu öfkeyi kullanmaya çalışmaktır.

Fransa’daki banliyö isyanlarında her halktan genç vardı. Onları bir araya getiren ortak dışlanmışlık, geleceksizlik duygusuydu.

Benzer isyanlar Türkiye’de de olursa Türk ve Kürt gençlerini bir araya getiren aynı duygu olacaktır.

Olaylar hiç de fotoğraflara bakılarak anlaşılacak gibi değildir. O ülkede yaşamak ve o dili bilmek de anlamak için yeterli değildir.

Hem Almanya’da hem de başka yerde…