Şuanda 126 konuk çevrimiçi
BugünBugün581
DünDün2801
Bu haftaBu hafta7102
Bu ayBu ay28104
ToplamToplam10190158
Davulun sesi uzaktan hoş gelir! PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 31 Mart 2020 17:43


İnsanlarımızın önemli bir bölümü Avrupa ile ilgili olarak o kadar çok şey uyduruyor ki, bu uydurmanın öncelikle kendini inandırmak isteğinden geldiğini düşünüyorsunuz. Avrupa’da bir yerlerde –özellikle de Almanya’da- durum çok iyi ve biz ne durumdayız, temelinde karşılaştırmalar yapılıyor.

Benzer bir örneği AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllarda Avrupa Birliği (AB) ile ilgili olarak da yaşamıştık. Bu AB ne imiş de haberimiz yokmuş! Solun bir kesimi Kopenhag Kriterleri’nden söz ediyordu, bunlar insan haklarıyla ilgiliydi. Aynı sol, bilmediğinden değil de işine gelmediğinden, Maastricht’ten söz etmiyordu. Maastricht Kriterleri’nde AB’de liberal bir düzenin egemen olacağı açık olarak belirtiliyordu.

AB’de ulus devletlerin ortadan kalktığından, tek devlete gidildiğinden bile söz ediliyordu ki, böyle bir şey yoktu.

2005 yılında AB’nin genişleyerek 25 üyeye çıkması vesilesiyle AB’deki son durumu Avrupa Birliği ve Türkiye – İçerden Bir Bakış kitabında anlatmıştım. Bu kitabı www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz.

Aradan 15 yıl geçti ve o dönemin AB ile ilgili hayalleri unutuldu. AKP’yi Hıristiyan Demokratlar benzeri Müslüman Demokrat zannedenler de neleri savunduklarını unuttular. İçlerinde samimi olanları “yanılmışız” dediler. İnsan tabii ki yanılabilir ama en azından bunu açıkça belirtmelidir.

Benzeri bir durumu Corona salgınıyla ilgili olarak yeniden yaşıyoruz. Almanya ile ilgili olarak öyle şeyler yazılıyor ki, “bu ülke neymiş de haberimiz yokmuş” demek zorunda kalıyorsunuz.

Corona konusunda mükemmel denilebilecek kadar iyiler…

Corona hastasının en fazla olduğu ülkeler sırasıyla ABD, Çin, İtalya, İspanya ve Almanya iken; Almanya’da ölü sayısı 1000 bile olmadı. Virüs tespit edilenlerle ölenlerin arasındaki oran yüzde 0,9 gibi oldukça düşük. Almanya sembolik sayıda da olsa İtalya ve Fransa’dan ağır durumdaki hastaları alıyor.

Bu başarıyı başından beri Corona’yı ciddiye alarak sağladılar. Ne “biz Almanız, bize bir şey olmaz” dediler, ne de “Alman sosisi (Wurst) yiyin, bir şey olmaz” dediler.

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama birisi “kapitalizm akademikleşti” tespiti yapmıştı. Doğrudur. İnsanlar birbiriyle çelişen uzman görüşleri arasında bazen ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Hele de Türkiye’de, elini sallasan profesöre çarpıyor. Herkes tarafından kabul edilen bilimsel otoriteler olmayınca, ağzı olan konuşuyor.

Aynı durumu 1990’lı yıllarda Kürtler konusunda da yaşamıştık. Kürt diye bir halk yoktur, Kürtçe diye bir dil yoktur diyen, televizyona çıkıp konuşan profesörler vardı.

Bizde kapitalizm başka ülkelerden daha önce akademikleşmişti…

Biliyorsunuzdur benzer durum Ermeni soykırımı konusunda da vardır.

1967 yılında ODTÜ’ye girdiğimde amacım bilim insanı olmaktı. Kimyayı seviyordum ve bu alanda üniversiteden sonra da kalacaktım. ODTÜ gibi nispeten daha fazla bilim yapma imkanının olduğu okulda bile, bilim dünyasını tanıdıkça nefret ettim. Kendi alanında parlak olan insanların sosyal konularda aklı başında bir çocuktan bile geri olduklarını gördüm. Sorun devrimci olmaları değildi, o kadar ilkel şeylere inanıyorlardı ki…

Üniversiteyi bitirdim, orada yürüttüğümüz politik çalışma gereği okula girmek zorunda olduğum ve öğrenci, öğretim üyesi ya da çalışan olmadan girilemediği için de yüksek lisans yaptım, sonra bu ortamdan kaçtım.

Almanya’da bulunduğum yıllarda iki üniversite bitirdim ve gördüğüm kadarıyla bu ülkedeki bilim ortamı daha iyi; eksikler fazlasıyla var ama Türkiye’deki kadar saçma sapanlık da bulunmuyor.

Gelelim Corona salgınından etkilenenlere yönelik ekonomik yardımlara…

Almanya bu konuda Türkiye ile karşılaştırılamayacak kadar ileri ama bu ilerilik bizde olmadık uçlara kadar götürülüyor. Bu ülkede Corona nedeniyle işini kaybedenlerin veya kısa çalışanların bütün kayıpları karşılanmıyor. Karşılama var ama uzaktan bakıldığında sanıldığı kadar değil… O kadar çok belge istiyorlar ki, bu kadar olur. Her şey yardımda kısıtlama nedenidir.

Almanya hükümetinin büyük yardım paketinden öncelikle yararlanacak olanlar tekellerdir. Mesela hükümet kiralar konusunda erteleme önlemleri alırken, Adidas gibi bir firma kira ödemeyeceğini ilan etti. Neymiş, işleri kötüymüş. Doğrudur, şu aylarda işleri kötüdür ama o Adidas! Milyarlık yardım paketinin büyük bölümü tekellere gidecek, geriye kalanlara da tabii ki bir şeyler düşecek ama uzaktan bakıldığında göründüğü gibi değildir.

Almanya’da ekonomik büyüme yavaşlıyor ve salgın bitekten sonra bunun sonuçları daha ağır olarak hissedilecektir.

Yine de 80 milyonluk bir ülke olarak Corona konusunda büyük ülkeler arasında en iyi durumdalar ve bunu da bilimsel bilgide yılların birikimine borçlular.

Sekiz yıl önce Robert Koch Enstitüsü hükümete sunduğu raporda Sars virüsünün mutasyona uğrayacağı ve yeni bir virüsün çıkacağı uyarısını yapmış. Yeni virüsün özellikle yaşlı nüfusu etkileyeceği ve belirtilerinin neler olacağı da belirtilmiş; önlem alınması istenmiş.

Rapor açık, gizli değil; belirtiler de yaklaşık söylendiği gibi çıkmış. Bu nedenle virüse hazırlıksız yakalanmamışlar ve iki ayrı yerden yapılan açıklamaya göre iyileştirici ilaç konusunda önemli adımlar da atmışlar.

Trump tam bir kapitalist kafasıyla, paradan başka değer tanımayan anlayışıyla Tübingen’deki mikrobiyoloji araştırma laboratuarını yüksek fiyat vererek –denildiğine göre bir milyar dolar- satın almak istemiş, reddetmişler. Ama İsviçre’de benzer bir firmayı satın almış… İsviçre de ilaç üretiminde iyidir.

Sonuçta Almanya da kapitalist bir ülkedir, Türkiye de…

Farklı kapitalizmler, burası açık…

 

Ama her kapitalist ülkede büyük devlet yardımları öncelikle tekellere gider; bu özellik değişmez.