Şuanda 36 konuk çevrimiçi
BugünBugün2794
DünDün1137
Bu haftaBu hafta6514
Bu ayBu ay27516
ToplamToplam10189570
mezar arasinda harman olmaz PDF Yazdır e-Posta
Hasan Balci tarafından yazıldı   
Çarşamba, 30 Eylül 2009 10:52


 

istemem fatihanı, mezar taşımı çalarsın

Devrim ve sosyalizm mücadelesi şehitleri onurumuzdur. Onları anmak rutin bir iş değil bütün devrimcilerin bu coğrafyada sosyalizm mücadelesine omuz vermiş bedel ödemiş sağ kalanlarında boynunda bir borçtur, görevdir. Sadece onların anılarına, geçmişlerine onurlarına sahip çıkmaz yetmez geride kalanlarına da ailelerine de sahip çıkmak mezarlarına geride bıraktıklarına sahip çıkmak da boynumuzun borcu ve görevimizdir. Devrim ve sosyalizm şehitlerine sahip çıkılması konusunda benim düşüncemin esası budur. Bu yüzden mezarlıklar arasında fazlası ile dolaşırım.
   

Ali çakmaklı gibi Nebil rahuma gibi yoldaşlarımız bugün yaşasa idi tıpkı benim yaptığmı yapacak kalitede olduklarını onların anılarını  anlatan arkadaşlarından öğrendim. Devrimci kişiliklerini ve dayanışma anlayışlarını, tarihe el birliği ile satır satır yazdık. 

Genç bir militan iken Behice Boran yoldaş ile çağlayan genç öncü[1] örgütünde karşılaşmıştık.  1979 da kaybettiğim babamın da arkadaşı idi. Tarih önünde saygı duyduğum önemli devrimcilerdendir.

 Geçen senelerde onca sene aradan tabiat koşullarına direnemeyen mezarlığını kendi ellerim ile kimseye haber vermeden kendi imkanlarımla tamir etmiştim. Mezarın içinde kemik parçalarından başka bir şey yoktur ama mezarın ve içine koyduğumuz kişinin önemi vardır değeri vardır. 

Devrimciler açısından da mezar ve mezarlıklar önemlidir. Mezarlıklarda yatan yoldaşlarımız, birlikte mücadele yürüttüğümüz, birlikte birçok zorluğa katlandığımız, umutlarımızı yarınlara taşıdığımız yoldaşlarımızdır.

Şehitlerimiz de bu halkın evlatlarıdır. Halk şehitlerini ve onların mezarlarını kendi değer ve gelenekleri çerçevesinde sahiplenirken, biz de sahiplenmemizi bu gelenekleri gözederek fakat daha farklı bir muhtevada gerçekleştiririz. Çünkü biz de bu halkın bir parçasıyız.

Bizim halk gelenekleri karşısındaki misyonumuz, halkın olumlu tüm değerlerini, devrimci kültürümüzle harmanlamaktır. Ölülerimize sahip çıkmak da bu değerlerden biridir. Elbette ki bu toplumda yaşıyoruz. Ailemiz, yakınlarımız bu düzende yaşıyor. Devrimci saflarda yeralmamız ailemizden ölenlerin mezarlarına, değerlerine sırt çevirmemiz anlamına gelmez. Aksine, onlara bu konulardaki duyarlılığımızı, göstermeliyiz. Olanak ve ortam olduğu sürece, şehitlerimizin olduğu gibi ailelerimizin, akrabalarımızın mezar ziyaretlerine gitmek bu duyarlılığı ifade etme biçimidir.

Elbetteki devrim ve sosyalizm savaşımızda toprağa düşen şehitlerimizi sahiplenme, mezarlarını ziyaret etme, halkın mezar ziyaretlerinden farklılıklar gösterir. Halkımızın ölülerini sahiplenmesi, mezarlık ziyaretleri “yas” havasındadır. Hüzün ve matem egemendir. Dinsel tören ziyaretin temelini oluşturur.

Bizim mezar anmalarımızın temelini ile yas değil, coşku ve kararlılık oluşturur. Saygı duruşumuzla, şehitlerimize karşı vefa borcumuzu yerine getiririz. Onların bıraktığı devrimci mirası kararlılıkla sahiplendiğimiz, bayrağın elde taşındığı mesajı verilir. Kimi dönemler vardır ki, şehit mezarlarının ziyareti başlı başına bir eylem olur.

Mezar başlarında şehitlerle coşku paylaşılır; türkülerle ve marşlarla sloganlarla düşmana duyulan kin, öfke ve devrim inancı gösterilir. Şehitlerimizin mezar anmalarını yıldönümleriyle sınırlı düşünmemek gerekir. Örneğin; bayramlarda şehitlerimizi kitlesel olarak ziyaret etmek, halka şehitlerimizi ve mücadelemizi tanıtan, kendi ölülerinin yanıbaşındaki şehitlerden haberdar olmasını sağlayann bir işlev yüklenebilir.  

Devrimcilerin şehitlerine, ölülerine verdiği değeri gözleriyle görmeleri, onarın bize yönelik ön yargılarını aşmada, devletin karşı propagandasını boşa çıkarmada da etkili olur. Ayrıca, kültürel olarak ortak yanlarımızın varlığını görmeleri de güzeldir. Halkla bütünleşme yaşamın her alanında olacaktır. Mezarlıklar da bunun bir parçasıdır.

Bunun yanısıra mahallelerde de cenaze törenlerinden halkın mezar ziyaretlerinden uzak durmamak gerekir. Halk cenazesinde acısını paylaşan, zor gününde derdine ortak olanları unutmaz. Bu ilişkiler içinde halkta şehitlerimizin mezarlarına sahip çıkma, bakma, onarımına, yapımına katkıda bulunma anlayışını da geliştirebiliriz.

Özellikle kontrgerilla çetelerinin, sivil faşistlerin şehitlerimizin mezarlarına saldırıları karşısında halkta sahiplenme bilinci yaratıp, geleneklerimize hayasızca saldıran bu halk düşmanlarına tavır almalarını sağlamak mümkündür. Devletin ne kadar çirkefleştiğini, mezardaki ölüye, mezar taşına tahammül göstermediğini gördüğünde, hiç kuşkusuz bunu yapanlara lanet yağdıracaktır.

Kontrgerillanın kaçırıp, katlettiği devrimcilerin cesetlerini saklaması, ailelerine vermemesi de bilinçli bir politikadır. Bunun bir yanı halkta, devrimcilerde kaygı yaratmaya yönelikse, diğer yanı da mezarının bile olmasını istememektedir. Bilirler ki, katlettikleri her devrimcinin cenaze töreni faşizme karşı bir kitle gösterisi, mezarı da bir direniş ve savaş simgesidir. Devrimcilerin mezarlarının dahi olmasına tahammül edemezler bundan dolayı.

Che’yi katlettiklerinde, cesedini bilinmeyen bir yere gömüp, O’nun mezarının bilinmemesini istemeleri çarpıcı bir örnektir. Bir mezar yerinin ne büyük bir önem kazanabileceğinin göstergesidir. Che’nin gömüldüğü yer, yıllar sonra bulunmuştur. CHE’nin anıt mezarı bugün Küba’da, halkın moral kaynağı, emperyalizme karşı direnişinde manevi gücü olmaktadır. Şehitlerimizin mezarlarına gözümüz gibi bakıp, koruyacağız, sahip çıkacağız. Şehitlerimiz geçmişle bugün, bugünle yarın arasında bir köprüdür. Devrimci savaşta ödenen bedeller, fedakarlıklar, kahramanlıklar, onlarda cisimleşiyor. Onlar bizim tarihimizdir. Mezarları, anıt mezarları sahip çıkacağımız değerlerimizdir.

Düşmana inat, onları daha fazla bağrımıza basacağız. Düşman onların başucuna dikilen taşlardaki direniş yazılarına kuduruyor, çılgına dönüyor ve bu taşlara saldırıyor. Neden? Çünkü, şehitlerimizin mezarlarındaki her söz, işaret, mezarın kendisi, düşmanın korkularını büyütmeye yetiyor [2]  

 

Kişisel olarak önce nebil rahuma sonrasında ali çakmaklıya karşın bir devrimci olarak üzerime düşen görevi yaptığımı düşünüyorum ve rahatım. Nebilin ve ali çakmaklının katilleri bellidir ve bunlar iradi bir surecin sonucudur. Ortaya atılan isimlerin hepsi teferruattır. 

Nebil rahuma ile ilgili yapacağım şeyleri de siz dostlarımla düşmanlarımla paylaştım. Düşmanlarımla diyorum çünkü bu çalışma esnasında düşmanlar edindim.

 

Adana asri mezarlığında yatan 1982 de öldürülen Ahmet çolak yoldaşın mezarı da ortaklaştırılıp onarılmalı ve başına bir taş dikilmelidir. Ahmet in mezarında bir taş bulunmakta ve annesi ile Ahmet in isimi bir taşta yazılı durmaktadır. İş buyurmak gibi değil yoldaşça bir öneri olarak Ahmet yoldaşın da mezarı yapılmalı tadil edilmelidir.

 son olarak Nebil rahuma ailesinden bir arkadaşımız nebilin yeğeni mezarı yağmalayamazsınız mezardan uzak durun diyor. Ayrıca nebil rahumanın mezarı antakya da değil istanbulda bu mektubu yazan arkadaşımızın da bildiği biryerdedir.

 

Gerek nebil rahuma gerekse ali çakmaklı yoldaşlarımızın akibetleri ve mezarları ile ilgilenen emek gösteren dostları yoldaşları selamlıyorum.

[1]12 eylül öncesi behice boran yoldaşın genel başkanı olduğu  Türkiye işçi partisinın  gençlik örgütü

[2] Bu yazım kurtuluş dergisinde yayımlanmıştır.

Son Güncelleme: Çarşamba, 30 Eylül 2009 18:37