Şuanda 22 konuk çevrimiçi
BugünBugün587
DünDün1049
Bu haftaBu hafta1636
Bu ayBu ay26756
ToplamToplam10143311
Güneş doğarken PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Pazartesi, 12 Haziran 2017 20:42


Bir aylık zaman süresince kalemi sadece not yazmakta kullanabildim. Okumayı da bir kitapla bitirdim. Bu bir kayıp ancak, kullandığım yazı aracı bozulunca, dükkan dükkan, üç haftadır tamir için dolaştırmam sebebiyle, zaman, elimde olamayan aksaklıkların verdiği sıkıntıyla, ister istemez düzgün geçmedi.

Şimdi ise imkanlar hazır, kompüter yazmaya başladı.

Sabah erkenden güneşin doğmasıyla, ilham perileri yazmamı istiyor ve ışığın verdiği umut ve yeni güne başlama umudu, dizelere düşmeye başladı.

Dün, direnemeyen grevci işçi, kaybedeceği hiçbir şeyi olmayan, Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile hukuksuzca işten atılan Veli’ler, simit fırınından simitlerini başının üstüne koyup, ekmek parası için yola koyulan simitçiler, amele durağında günü birlik iş bekleyen işçiler, hücrelere atılmış, dayaktan geçirilmiş öğretmenler, yanında oturulduğu için ablukaya alınmış heykeller, bu gün, aynı doğan o sıcak kızıl güneşle, başka bir umut yaratıyor, yaratacaktır.

Binlerce işinden edilmiş, aydın ve bürokrat adına sadece üç beş insan direnmemeliydi. Haklılığın verdiği inatlaşmayla kahramanlaştırma ortamı yaratılmadan, ‘Spartaküs’ değil onun hareketi oluşmalıydı.

Direnmenin ağı direneni anlamaktan ve empati duymaktan geçer. Akşamın karanlığında yapılan zulm ve saldırganlıklar, sabahın aydınlığında açığa çıkarılıp, karşı koyulmalıydı. Aynı sınıf ve katmanın insanı niçin bu kadar susar ve pusardı, bunun iyi tahlil edilmesi gerekirdi. Daha kaybedecek ne kalmıştı ki? belki bizim bilmediğimiz ağıza sürülen bir parmak balmı vardı? Acaba korku mu, veya korkudan korkmak mı?

En kolayı, bir kahraman yaratıp, onun çözmesini beklemek mi ?

Çarpık kapitalist sistem kimin ağzına bal çalıyor? Kimi bu kadar açıktan korkutuyor? Niçin bu kadar susturuyordu. Biz bu soruların cevabını ararken, ucuzca insanlarımız çarçur edilmek için başka güçlerin ellerine teslim ediliyor, başka ülkelere, askerlerimiz ölüme gönderiliyor, ya da, orta doğuda karmaşanın devam etmesi istenerek, aradan, birkaç bin tanker ham petrolü daha nasıl çalabilirim diye düşünülüyordu.

Ülkemize değil birkaç, kişinin haksızca elde ettiği gelire, köylü ve şehirli çocuklarının, vatan için şehit olma hayalleri ve köleci tutuculuğu kullanılarak, Suriye ve Irak’ta, şimdide Katar’da taze kan ve petrol aramalar, sabahın yeni doğan güneşiyle daha çok ortaya çıkıyor ve görülüyordu. Bunca dolap kimin ve kimlerin adına dönderiliyor du?

Trafikte araç kullananların bencil davranışları, kural tanımamaları, bir başkasının hakkını elinden almaları ve hatta fren ve baskı balatasının parasını, beni, hatalı bulup, pahalı olmasından şikayet edip, onun parasını benden isteyen uyanık zekalı(!) insanlar, ne şekilde soyulduğunu ve sürü toplumu içinde bir birey olduğunu anlamayacak ve diğer sürücüye gösterdiği uyanık birey tiplemesini, düzene ve soyana gösteremeyen aptallıkta varlıklar, tutturmuş bir yol gidiyorlar. Günlük sosyal ilişkilerde çok zekalı aslında tam gerisi olan ve her kullandığı aracı ilk kendisi gördüğü sanan dünyadan bihaber varlıklar, acaba kaç dünya ülkesini tanıyor ki?

Çalmanın çırpmanın ve baskın davranmanın, yani hırsızlığın revaçta olduğu, hukukun,  hakkın, eşitliğin, özgürlüğün dahi çalındığı karmaşık ve çarpık sistem sabahın bu kızıl güneşiyle, yeniden doğruların ve gerçeklerin egemenliğine dönüşeceği umuduyla, gününüz aydın olsun.  Daha uyanık bir dünya ve insan için, merhaba.