Şuanda 54 konuk çevrimiçi
BugünBugün475
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6447
Bu ayBu ay40184
ToplamToplam10156739
mihrac ural adli haini degerlendirme PDF Yazdır e-Posta
Ibrahim Yalcin tarafından yazıldı   
Cuma, 04 Eylül 2009 17:03


                04 ocak 2009 tarihinden itibaren, bu sitede 25 civarında yazı yazdım.  Bu yazılar; Örgütümüz, THKP-C(ACİLCİLER) hareketinin tarihi degildir. Bu yazılar, içimizdeki şeytan M. Ural’ın örgütümüze karşı işledigi ‘’suçlar’’ın tarihidir. 

              THKP-C(ACILCLER) örgütü içersinde militan yada sempatizan olarak  yüzlerce yoldaş bulundu. Bugün nerede, hangi hareket içersinde bulunurlarsa bulunsunlar, büyük çogunlugunun tertemiz geçmişleri ve onurlu mücadeleleri elbette tartışılmaz. Onlar, bu hareket içersinde , hiçbir çıkar ilişkisi içersinde olmadan hayatlarının en güzel yıllarında devrim ve sosyalizm mücadelesine katkı sunmuşlardır. Uzun yıllar hapis yattılar, işkence gördüler. Özellikle, 12 eylül faşizmi zindanlarında aylar süren ‘’açlık grevler’’inde bulunarak direndiler. Tarihimizin on’larca ‘’ devrim şehidi’’ vardır.12 mart faşizminin ardından suskunlugu ilk bozan ve  silahlı mücadele’nin fitilini yeniden ateşleyen bizim şehitlerimizdir.İlker, Hasan ve Yusuf’la yeniden başlayan mücadeleye hayatlarını çekinmeden veren militan  yoldaşlarımız  vardır.

               Yüksel ERİŞ  bizimdir.  Örgütümüzün kurucularından bir tanesidir.

               ÖMÜR  KARAMOLLAOGLU bizim tarihimizdir.  Yakup  GÖKTAŞ, Ayhan YAVUZ, Serdar SOYERGİN.İbrahim, Recep GÜREGEN,Süham, Nebil RAHUMA, Ali ÇAKMAKLI, A.Ziya ERDÖNMEZ ve Bahçeli evler direnişinde katledilen miltanlar bizim tarihimiz, bizim tarihimizin militanlarıdır.

              Düşman’ın, ‘’vur emri’’ ile aramasına ragmen ele  geçiremedigi ve dolaylı da olsa ‘’ınfaz’’larını  M.Ural hain’ine havale ederek,pusulara düşürterek  kumpaslar la katlettigi  yoldaşlarımız bizimdir.

Müntesep KESICI(ŞIH), Ahmet ÇOLAK, Hanna MAPTUNOGLU, Selahattin KILIÇ, Vedat ERDAL, Kuvvettin KÜLEKCİ, Selahattin KAYA, YUSUF( Zihni ALAN),  SAMİ ( Gökhan SAÇ) bizim militanlarımızdır. Günay KARACA bizimdir.

               THKP-C( ACILCILER) örgütümüz ve onun militanları  pek çok konuda ilk’lerin öncüsü olmuştur. Beylerderesi’de, 12 mart 71 Faşizmi’nın ‘’depolitize’’etmeye çaşıltıgı toplumsal muhalefetin, devrimci şiddet temelinde yeniden politize edilmesindeki öncü rolü vardır. Aynı şekilde,  12 eylül’ün faşist generalleri tarafından, zindanlarda uygulanmak istenen,  ‘’ karıştır-barıştır’’politikasına karşı,  devrimci direniş’in de ilk öncüleri olarak bilinen örgütsel gelenegimiz vardır.  Ülkemiz devrimci hareketinin,Eylül faşizmi’nin ceza evlerinde uyguladıgı ‘’ kişiliksizleştirme’’ politikasına karşı verdigi direnişin,  Sultanahmet ceza evi’deki tohumları Örgütümüz militanları tarafından atılmıştır. Ankara,’’MAMAK’’ zindanındaki direnişin sembolleri örgütümüz militanlarıdır. Diyarbakır ve İstanbul cezaevleri başta olmak üzere, ülke genelindeki ceza evleri’nde,  politik tutuklular tarafından başlatılan direniş geleneginin öncüsü,pasifikasyon politikasının kırılışı, militanlarımızın kararlı direnişlerinin yarattıgı psikolojik üstünlük sayesindedir.

              Mahir Çayanlar’lardan  devraldıgımız  mücadele geleneginin teorik açılımı’nda da örgütümüz ‘’öncü’’ olmuştur. ‘’ TÜRKİYE DEVRİMİMNİN ACİL SORUNLARI( TDAS) Mahir ÇAYAN tarafından kaleme alınan ve THKP-C nin teorik formasyonu olarak bilinen ‘’KESİNTİSİZ DEVRİM ‘’ teorisinin, o dönemin özelligi de göz önüne alınarak, günün şartlarına göre yeniden uyarlanmasında da   öncü’dür...TDAS, yazıldıgı dönemin,devrimci şiddeti temel alan örgütsel yapılar için ( ne kadar eleştirilse bile) bir manifesto niteligindedir ve üzerinde en cok konuşulan,tartişılan teorik bir açılım olarak mücadele tarihimize geçmiştir.

               Örgütsel tarihimiz de,  kendi dışındaki devrimci hareketlerle ciddi hiçbir sorun yaşamayan,onları, rakiplerimiz  degil, dost ve müttefik güçler olarak  degerlendiren  devrimci bir gelenegimiz vardır. Mahir Çayan’ların ‘’Kızıldere’’ye  hangi amaçla gittiklerini bilen ve bu anlayışı kendisine ilke edinen bir geçmişimiz oldugunun hep farkında olduk ve bu bilinçle hareket ettik. Politik ve asleri liderligin birligi ilkesini kendisine şiar edinmiş bir tarihin militanlarıyız. Bırakınız kendi yoldaşlarımıza, kendisine demokratım diyen, insan’ım diyen kimseye karşı komplo ve kumpas kurma anlayışı ile hareket etmeyen, devrimci degerlere sonuna kadar baglı bir gelenegin taraftarlarıyız.

           THKP-C(ACİLCİLER) ve onun militanlarının tarihi tertemizdir ve degerlerine saygılıdır. Yanlışlarımız yok muydu? Elbette vardı. Teorik ve pratık yanlışlarımız vardı, örgütsel eksikliklerimiz vardı. Bütün bunlar her kesimde de oldugu gibi bizde de vardı. Sorun, yanlış ve eksikliklerimizde degil. Sorun, samimi oluşumuzda, devrim ve sosyalizm mücadelesinde kararlı ve art niyetsiz davranışımızda aranmalıdır. Mücadelede samimiyet, inat ve ısrar önemlidir. İnat etmeyenlerin, inatlarında israr etmeyenlerin bu mücadelede uzun erimli olamayacaklarına tarih defalarca tanıklık etmiştir.

             THKP-C(ACİLCİLER) militanları,12 eylül öncesi kendi içlerindeki ihaneti farkedemediler. Saflıklarından degil. Becerisızliklerinden hiç degil.  İçlerinde yeşeren ve giderek kangren haline gelen ve tüm bünyeyi çürütecek olan ihanet virüsü’nün farkında olamadılar. Nedenleri bulunuyor. Bunların başında,  art niyetsiz olmaları,’’yoldaş’’larına aşırı güven  duymalarıyla  yakından ilgilidir. Bu degerlendirmeyi ‘’ yüzeysel ’’ bulanlar olacaktır, olsun, ben buna inanıyorum. İhanet’in bünyeyi sardıgı, çürümenin de ötesinde kokşmanın başladıgı ana kadar, yaşanan olumsuzlukların düzeltilebilecegine inanarak mücadele eden yoldaşlarımızın bu tavırlarını saflıkla degil, ileriyi görememekle değil, bu duruma dur diyecek yoldaşlarının çıkacagına olan  inanç ve kararlılıkla harket ettiklerine inanıyorum.  Bu bir güven ilişkisinin sonucudur. Bu, samimiyetin ve art niyetsiz oluşun  ifadesidir.

          Nebil Rahuma’yı düşünün. Mihrac Ural için kuşkuları vardı. Degişik biçimde bunu dile getirdigini biliyoruz. Buna karşın, Mihrac Ural tarafından ‘’tuzaga düşürülerek’’ yakalatılacagını kesinlikle düşünmemiştir. Yakalatıldıgını bilmesine ragmen ‘’ acaba’’ diye düşünmüş olmalı ki, nasıl ve kimler tarafından yakalatıldıgını sadece cocukluk arkadaşı ‘’ Erken Ulaşan’’a açıklamıştır. Bu bir kabullenememedir. Bu ihanetin içimize sızacagına ınanmak istemeyişin bir ifadesidir. Bu samimiyetin en güzel örnegidir.

       Ali ÇAKMAKLI için de aynı şey söz konusudur. Hakkında ‘’ karanlık adam’’ yazısının yazıldıgını bildigi halde, böyle bir ihanete maruz kalacagına inanmak istemedigi için tedbir almamıştır. Bu kendine olan güvenin bir ifadesidir.Bu ‘’yoldaş’’ bildigi insanların ‘’ihanet bataklıgı’’na bu kadar batmış olacagına ıhtimal vermemenin bir sonucudur. Aksi taktirde, kendisine güvenmeyen, yoldaş bildigi insanlara karşı kuşku duymayan bir kişinin kendince alacagı tedbirler olmalıydı. Ali Çakmaklı yoldaş bu tedbirleri alamayacak kadar tedbirsiz degildi elbette.

               Hanna MAPTUNOGLU,  ‘’ yoldaş’’bildigi insanlara güvenmeseydi, Filistinlilerin kendi aralarındaki çatişmada ‘’taraf olmayalım’’ diye M.URAL haini ile anlaşmazlıga düşmesine ragmen,M.Ural’ın beyni ile bedeni ile satılmış bir düşkün olabilecegini aklının ucuna bile getirmek istememiştir.Aksi taktirde,  karşı çıktıgı, taraf olmamak ta israr ettigi bir savaşta  öldürülen yoldaşlarının cenazelerini almak için kendisine verilen görevi reddeder,  o bölgeye gitmez ve yolda , sözün ona ‘’ araba kazası’’nda ölmezdi.  Bu çatışmalarda, FKÖ tarafından öldürülen yoldaşlar karşı oldukları savaş ortamında bulunmazlardı. Mihrac Ural’ın ihanet kararlarına karşı direnir, bulundukları alanı terkederlerdi.

              Tertemiz tarihimizi kirleten M. Ural’ın ihanetinin geç farkedilmesinin nedenleri bulunuyor. Öyle olmasaydı,bu ıhanet çoktan hakettigi cezayla cevaplandırılır ve sorun halledilirdi. Örgütümüz militanları bu görevi yapabilecek kadar kararlıdırlar.

               Örgütsel tarihimiz, İlk’lerin tarihidir. Bu tartışmaların kendisi bile, başlı başına  bir ilk’in ifadesidir. Türkiye devrimci hareketinde belki de ilk kez ve 30 sene sonra içimizdeki haini ortaya çıkarttık. İşledigi suç’larını deşifre ettik ve suçlu’nun ‘’ sekreter’’ geçinen bir ‘’soytarı’’ oldugunu ispat ettik. Ne garip..! Tarihimiz, bir ilk’e daha imza atıyor ve ‘’ sekreter’’ oldugunu  iddia(!) eden bir ‘’ soytarı’’ yaratıyor.

                Bu site’de yazmaya başladıgım günden itibaren, yıllardır ilişkimin kesik oldugu eski yoldaşlarımı buldun. Degişik çevrelerden, beni tanıyan tanımayan pek cok kişide olumlu tepkiler aldım. Filistin’de,  M.URAL’ın ihanete ugrayan, FKÖ tarafından öldürülen yoldaşların aile çevresi başta olmak üzere bir çok insan beni arayarak,  M.URAL tarafından öldürülen,öldürtülen yoldaşların akibetleri hakkında bilgi istedi.

         Örgütümüzle ilişkilendirilmek istenen, Orta-Dogu’daki ihanet ve cinayetlerin bizim tarihimizle ilgisinin bulunmadıgını anlatmaya çalışıyorum. Bu tarih bizim tarihimiz degildir. THKP-C(ACİLCİLER) militanları, Orta-Dogu’da bulundukları dönemi beyinlerinden kazıyıp atmışlardır. Öyle olmasaydı, M.URAL adlı hain’in çevresinde  en azından birkaç kişi hala duruyor olacaktı. Yıllar öncesinden terkettiler. Kendisine hala ‘’ SEKRETER’’ sıfatı takmaya çalışan bu soysuzun, ‘’ Sekreter’’ degil ama örgütümüzün  adını kullanmaya kalkışan bir ‘’ SOYTARI’’sı olarak baktıklarını biliyorum. Bütün soytarılar mutlaka beyin özürlüdürler. M.URAL soytarısınında bir ‘’MİTOMAN’’ oldugunu daha önceki  bir yazımda belirttim.

      04 ocak 2009 dan itibaren yazdıgım yazılarda söyledigim hiçbir şeyin yeni,yada ılk kez benım tarafımdam ortaya atılmış ıddıalar olmadıgını da belirtmeliyim. Benim söylediklerim, yazdıklarım, yıllardır bu örgüt içersinde bulunan yoldaşlar tarafından dillendirilen ifadelerdir. Ben bundan 20 sene önce de yazdım.burda yazdıklarımı o zaman da yazdım. Yazmadan önce M. URAL, Parıs’de evime geldi, ‘’ et ve kemik’’ oldugumuzu birbirimizden ayrılamayacagımızı söyledi. ‘’ Rahatsız oldugun tüm ilşkileri düzeltecegiz’’ dedi. Düzelmeyecegini biliyordum bunu kendisine açık açık söyledim, neden düzelmeyecegini, düzeltilemeyecegini gerekçeleriyle söyledim. Üstü kapalı ‘’tehdit’’ etti, ‘’ tek başına kalırsın, biz örgütüz, sana inanmazlar bize inanırlar, hakkında öyle şeyler yazarız ki sen bile şaşırırsın ‘’ dedi. Bütün bunlar umurumda degildi. Ben ömrümü verdigim örgütsel yapımızın’’ ne idügü belirsiz odaklar’’ın elinde kullanılmasına seyirci kalamazdım. Kalmadım da. Kalsaydım eger, bu davada bedel ödemiş yoldaşlarıma ihanet etmiş olacaktım. Paris’e geldigimin ilk günlerinde Engin ERKINER’le de görüştüm. Oturduk konuştuk. E. ERKINER o zaman bana, ‘’ ugraşmaya degmez, düzeltilecek birşeyin kaldıgına inanmıyorum, ugraştıkca kendini de yıpratırsın’’ dedi. Dinlemedim. Bu ihanetlerin birileri tarafından dile getirilmesi gerektigine ınanıyordum. Bu konu’da Ali SÖNMEZ beni hayal kırıklıgına ugratmıştır. Bunu belirtmem gerekiyor. Yıllardır M.Ural’ın en yakını oldu. İhanetin iç yüzünü en iyi bilen kişidir. Sadece konuştu. Bana anlattı, sohbet ettigi herkese anlattı. Elinde belgeler oldugunu ve bunları acıklayarak, M. URAL ıhanetını gözler önüne serecegini söyledi durdu. Parıs’de, benim de içersinde bulundugum, kendisiyle beraber 4 MK üyesi ve  50  militan önünde, M: URAL için ‘’ yoldaşlar bu adam FAŞİST’tir  dedi. Herşeye karşın bu söylediklerini hala yazıya dökmedi. Nedenlerini bildigimi sanıyorum. Yazmamasını, tahmin ettigim gerekçerin nedeni olarak kabul etmedigimi de belirtmek istiyorum.

           Engin ERKİNER yazdı. ‘’M.URAL’ın bitişi nasıl oldu’’ diye yazdı. Hemen belirtmeliyim. M.URAL’ın bitişi yeni degil. Yıllar öncesine aittir. Bizim yaptıgımız bu bitişin tescilidir.

 Bugüne kadar  konuyla ilgili yazdıgım yazılara karşı itiraz  eden olmadı. Onaylayanlar hayli fazlaydı.  Çevreden duyuyorum. Bana gelen maıl’lerden okuyorum. Bazı eski arkadaşlar  haber gonderiyorlar. ‘’ Kullandıgım dil’in sert oldugunu söylüyorlar. M. URAL’a karşı kullanılması gereken dil’in nasıl olması gerektigini soruyorum. Cevap veremiyorlar. Politik bir dil kullanamıyorum, sorunun  politik degil ‘’krıminal’’ olması nedeniyle politik bir dil kullanımının dogru olmayacagını biliyorum. Aldıgım haberlerin hepsinde ortak bir nokta var. ‘’ Bu adam – M. Ural- bitmiştir ve hiç kimse tarafından ciddiye alınmıyor. En yakın çevresi bile adını duydukca ordan uzaklaşmaya çalışıyor. Fazla ugraşmaya degmez’’ denliyor. Bunu biliyorum. Buna karşın bilmeyenlerin de olabilecegını düşünerek  son kez yazıyorum. Bu konuda pek çok şeyi bildikleri halde sessiz kalan arkadaşlarımızı da kendi sorumluluklarıyla başbaşa bırakmak gerekiyor. Bu saatten sonra, M. Ural adlı  ‘’ sekreter’’ geçinen ‘’ soytarı’’ ya selam vermenin, selam yollamanın bile işledigi suç’larına ortaklık etmek anlamına gelecegini ‘’ bilmiyorduk’’ diye kendilerini ‘’ mazur’’ göstermeye haklarının olmadıgına inanıyorum.

             Ali ÇAKMAKLI rahat uyusun, Kefensiz mezarsız, kan-ter içinde yatan Nebil RAHUMA rahat uyusun.  Müntecep, A.Çolak, Yusuf, Sami, Hanna, Selahattin, Kuvvettın, Erdal,Süleyman yoldaşlar rahat uyusunlar. Hayatlarını Devrim ve sosyalızm mücadelesinde yitiren militan yoldaşlarımız rahat uyusunlar. Onların mücadele ettikleri degerlerine  ihanet eden, içimizdeki hainler  geç te olsa yakalanmışlar ve karanlık yüzleri deşifre edilmiştir. Hiç bir suç cezasız kalmamıştır. Kalmıyor...

            İbrahim Yalçın.

        

 

             

               

Son Güncelleme: Cumartesi, 03 Ekim 2009 21:38